İnsanlar yüzyıllar boyu kendini ifade etmek için çeşitli yollara başvurmuş ve bu yöntemlerden biri de ortaya yeni şeyler çıkarmak, var olmayanı var etmeye çalışmaktır. Birbiri ile bağlantısı olmayan fikir veya objeleri birleştirerek ve onlara farklı, alışılagelmişin dışında, yepyeni bir form vererek kendisini anlatmaya çabalayan insan aslında varsayımsal bir yatkınlık olan ‘yaratıcılığının’ etkisi altındadır. Bu yaratıcılık, insanlara her geçen gün kolaylaşan bir yaşam sunarken insanlar daha fazlasını istemişler ve yaratıcılığı artırmanın yollarını araştırmışlar.
Yıllarını yaratıcılık üzerine araştırma yapmaya adamış Teresa Amabile’in “Yaratıcılık silah tehdidi altındayken genellikle öldürülmüş olur.” Sözlerinden de anlaşıldığı üzere profesör Amabile yaratıcılığın ‘rahatlığa’ bağlı, stresle ise düşman olduğunu savunmaktadır. Peki ya rahat olmanın koşulu nedir? Rahat olduğumuzu nasıl anlarız ya da rahatlığa nasıl ulaşırız? İşte bunlar da insanoğlunun cevaplaması gereken sıradaki sorular olmuş.
Bir insanın ruh halini, duygu durumunu anlamak için yüzüne bakmak çoğu zaman ilk seçenektir. Gülen, tebessüm eden ya da kahkaha atan biri için düşüneceklerimiz o anda o kişinin mutlu olduğu ve rahat hissettiğidir. Profesör Robert Provine’nın bir araştırmasına göre insanlar başkalarının yanında gülmeye daha eğilimlidirler. Bunun sebebi insanların yalnız olmak yerine birileriyle olduğunda daha rahat hissetmesinden kaynaklı olabilir mi? Yani rahatlık ve gülmek arasında doğrudan bir bağlantı kurulabilir mi? İnsanlar gülmeye eğilimlidir, hayvanlarda da olduğu gibi kaygı hissetiğimizde gülmeyi keseriz ancak geri kalan zamanlarda, rahat hissettiğimizde bunun çıktısı gülmek olur. İnsanlar rahatken gülüyorsa gülerken de rahatlayamazlar mı?
Gülmek rahatlığı ve rahatlık da yaratıcılığı tetikliyorsa gülmenin yaratıcılık üzerinde tam bir hakimiyeti var diyebiliriz. Bunun doğruluğunu kanıtlamak için birçok deney yapılmış. Bu deneylerden bir tanesinde, komedi klibi izleyen insanların gülmesi sağlandıktan sonra onların bulmaca çözme becerileri incelenmiş ve bu incelemelerin sonucunda insanların güldükten sonra bulmacalarda yüzde 20 daha başarılı oldukları gözlemlenmiş. Deneylerden varılan sonuçlar ışığında iş yerlerinde ve çalışma gruplarında insanların daha rahat olabileceği ve sosyalleşebileceği ortamlar sağlanması yönünde adımlar atılıyor.
Düşünülenin aksine bir şey yaratmak gibi ciddi ve önemli bir iş nasıl oluyor da gülüp eğlenirken ve dikkatimizin en dağınık olduğu anlarda tam verimle gerçekleşebiliyor ? İşte tam bu anda çok can alıcı bir noktadan söz edebiliriz: Yaratıcılık, tam konsantrasyon anında değil ancak vücut ve beyin rahatlığı algıladığında sağlanabiliyor. Yaratıcılık doğamızda var olan, doğuştan gelen bir yatkınlık iken yaratıcılığın, baskı ve stres altında değil de en doğal, en rahat ve akışın bir parçası olmuş halimizde bizi bulmasından doğal ne olabilir? İnsan düşünmek hakkında kaygılanmayı bırakıp yaratılışından gelen gülme eğilimine yönelirse yaratıcılık onun için kaçınılmaz olacaktır.
Hayatı doğal yollardan yaşadığımızda kaygı ve stres gereksiz bir yükten fazlası olmuyor, öyleyse bu yükle enerjimizi boşa harcamaya ne gerek var ? Gülerek stres seviyenizi düşürdüğünüz gibi beyninizdeki yaratıcılığı kontrol eden kısmı aktive etmiş oluyorsunuz. Beyniniz bütün alakasız ihtimalleri ve durumları birleştirirken ayaklarınızı uzatıp hayatınızın tadını çıkarmak bir gülüş kadar kolay.
https://www.bbc.com/turkce/vert-cap-43632298