Aynaya son bir kez bakmamın ardından kapıya doğru hızlıca yöneldim. Asansör butonuna bastıktan sonra telefonumda dün geceden gelen bildirimleri kontrol etmeye başladım. Ailem ve arkadaşlarımdan gelen “Yarın için iyi şanslar.” mesajları dışında başka önemli bir şey yoktu. Beklediğim kişiden mesaj gelmediğini görünce telefonu çantamın içine fırlattım. Dün geceden yazdığım notlarıma son kez göz gezdirmeye karar verdim ama hepsi boşunaydı. Bugün yazdığım notların veya özgeçmişimin pek bir önemi yoktu. İş görüşmesine çağırılmıştım ve artık her şey benim kendimi ifade etme şeklime bağlıydı. Bunca yıl hayalini kurduğum iş için iyi notlara sahip olmuştum. Ülkenin en iyi üniversitelerinden birinden iyi bir bölümü okumaya hak kazanmıştım. Hepsi yarım saat içinde gerçekleşecek iş görüşmesi içindi. Asansörden indiğim gibi arabaya doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım.
Aylardan aralık olması sebebiyle arabanın camları buz tutmuştu. İçi ise buz gibiydi. Bu hava için yeterince kalın giyinmediğimi fark ettiğimde yukarı çıkmayı düşündüm fakat bunun için kaybedecek yoktu. Arabayı çalıştırıp önümü temizledim. Yolun kısa olması sebebiyle yavaşça ve dikkatlice arabayı sürmeye başladım. Kendimi rahatlatmaya çalışsam da içimdeki stresi atamıyordum. Radyoyu açmama rağmen hiçbir şarkı sesi kafamın içindeki sesi bastıramıyordu: “Seni, sana şans dileyecek kadar bile umursamıyor.” Şu anda bunu düşünmemem gerekiyordu. Hayatımda artık bir yeri bile olmayan birinin en önemli günümü mahvetmesine izin vermeyecektim. Yıllardır birlikte bu meslekte çalışmayı hayal ettiğimiz eski en yakın arkadaşım Murat da bugün iş görüşmesinde olacaktı. Bu haberi ortak arkadaşlarım bana haber verdiğinde hem onun için mutlu hem de artık konuşmadığımızdan içimde bir burukluk hissetmiştim. Bir süre öncesine kadar kardeşim dediğim bu arkadaşımdan en azından bir “İyi şanslar.” mesajı beklemekte haksız sayılmazdım. Beni bu meslekte çalışmaya en çok o motive etmişti.
Büyük binanın önüne park ettiğimde heyecandan yüreğim ağzıma gelecek durumdaydım. Elim ayağım titriyordu. Hayatımın en heyecanlı anıydı. Kendime olan güvenim gitgide azalmaya başlamıştı. İçeri adım attığımda çalışanlardan birisine görüşmenin yapılacağı odayı sordum. Bir yandan içimden kendimi rahatlatacak şeyler söylemeye çalışıyordum ama işe yaramıyordu. Anlık geçirdiğim anksiyete krizi tüm şansımı kaybettirebilirdi. Çalışanın bana söylediği oda ve kat numarasını zar zor duymamdan sonra asansöre bindim.
Asansör yeterince kalabalık değilmiş gibi 45 katlı yükselenin her katında yeni biri daha asansöre biniyordu. 35. katta durduğumuzda kendimi heyecandan iyice kaybetmeye başlamıştım. Asansöre binenlerden bir yüz çok tanıdık gelince kalbimin durduğunu hissettim. Simsiyah saçlarıyla büyük bir tezatlık oluşturan yumuşak simasıyla içeri girmişti, o gün orda görmeyi tahmin ettiğim eski en yakın arkadaşım. Murat’la göz göze geldiğimizde onun yüzünde bendeki kadar şaşkın bir ifade olmadığını gördüm. Bir süre sadece yüzümü inceledi sonrasında alışkın olmadığım bir ifadeyle bana özür dilermiş, mahcup bir şekilde gülümsedi. Bu gülümseme buruk ama güven verici bir gülümsemeydi fakat bana geçirdiğimiz onca mutlu yılı hatırlatmaya yetti. Asansörden inme sırası bana geldiğinde ona karşılığında elimden geldiğince en içten gülümsememi verdim. Asansörden indiğimde aynı derecede heyecanlıydım fakat kendimi daha huzurlu hissediyordum. Sabah beklediğim mesaj yerine geri dönemeyeceğini bildiğim günleri hatırlatan bir gülümseme bana kendimi bir ‘İyi şanslar.’ mesajının hissettirebileceğinden çok daha şanslı hissettirmişti.