Ben Dora, on beş yaşındayım. İzmir’de, yaşadıkları her türlü soruna şahit olduğum anne ve babamın yanında yaşıyorum. Hayatımda dört kez okul değiştirdim ve dördüncüsü gerçekleşeli sadece bir gün oldu. Bugün yeni okulumun ilk günü, birkaç saattir burada olmama rağmen sadece bir derse girebildim çünkü tam anlamıyla bir felaketin ortasındayım. Neler olduğunu çok fazla anlayamadım, dersten acil bir anonsla çıkarıldık, konferans salonuna toplandık; burası cehennemden beterdi. Müdür konuşmaya çalışıyor, kimsenin dinlemediğini bile bile bir şeyler anlatmaya çabalıyordu. Dinlemeyi sevdiğimden değil ama konuşmaları bitiren eylemin dinlemek olduğunu bildiğimden, müdürü dinlemeye gayret ediyordum.
“Eğer şu an susmayan olursa, ismini aldığım gibi kaydını sileceğim.”
Sessizlik.
“Acil bir durumdayız. Bütün sağlık birimleri, okulumuzun içinde bulunduğu duruma odaklanmış halde.”
Bir felaketin yaklaştığı barizdi, bir felaketin ortasındaydık. Neler döndüğünü anlayabilmek için vücudumu dikleştirdim.
“Bir kız öğrenci az önce revire getirildi. Kendisine salgın bir hastalık teşhisi konuldu. Arkadaşlar, korkarım ki okulumuz karantinaya alınıyor. Şimdi sizden tek istediğim şu, sorun çıkarmayın. Kaç gün burda kalırız bilmiyorum ama bu geceyi burada geçireceğimiz kesin. Eğer herhangi bir belirti gören varsa anında revire gidecek. Anlaşıldı mı?”
“Anlaşıldı.” Hepimizin ağzından çıkan bu sözcükten sonra salon dağıldı. Ne yapacağımı bilmiyordum, tanıdığım kimse yoktu. Koridorda usulca ilerleyerek kendimi kızlar tuvaletine attım. Kapattığım klozet kapağının üstüne oturdum, bu şekilde saatlerce durabilirdim ki durdum da. Tuvaletin içi havasız gelmeye başlayınca çantamı almak ve dışarı çıkmak için ayağa kalktım. Aynadaki yansımamla karşılaştığımda , üstümü başımı düzeltmem gerektiğini fark ettim. Elimi saçıma götürdüğüm sırada en sağda duran kabinin ışıkları gelip gitti. Kaşlarımı çatarak kapalı kabine doğru adım attım. Tuvaletin kapısını açtım.
Gördüğüm şeyin gerçek olduğuna inanmak istemezcesine defalarca gözlerimi kırpıştırdım. Sıkıca kapattım ve tekrar açtım, ellerimle iyice ovuşturdum.
Yerde kanlar içinde yatan kızıl saçlı, kısa boylu bir kız vardı. Büyük bir çığlık atacaktım ki bir el ağzımı kapattı. Korkuyla tir tir titreyerek ona döndüğüm sırada , başını sağa ve ağır ağır sola salladı. Gözlerim bir çift yeşil gözle karşılaştı.
“Ben yapmadım. Bana inanmak zorundasın, ben yapmadım. Salgın, karantina; hepsi bir düzmeceden ibaret. İşlenen cinayetlerin üstünü kapamak için. ”
İnanmamı isteyen, doğru söylediğini haykıran gözlerle beni baştan aşağı süzdüğünde ona inanmak istedim. Gerçekten son kararım bu muydu ? Kim olduğunu bile bilmediğim bu kıza güvenmemi söyleyen iç sesimi dinlemek…doğru bir karar mıydı? Bir felaketin ortasındaydım.