Bilim ve sanatın arasında derin bağlar vardır. Bazen bu bağları görebilmek için bilim ve sanatı dikkatlice incelemek gerekirken bazen de aralarındaki bağları görebilmek için hiçbir şey yapmaya gerek yoktur çünkü bazı bağları görememek için gözümüzün önünde perde olması gerekir. Bu metinde bu ilginç iki dalın birleşip oluşturdukları mucizevi şeyden bahsedeceğim.
Bilim; nedensellik, merak, amaç besleyen ve iddiaları deney, gözlem, düşünce aracılığıyla sistematik bir şekilde inceleyen entelektüel disiplinler bütünüdür. Sanat ise en genel anlamıyla yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır. Bazı insanlar bilim ve sanatın birbirlerinden çok ayrı iki şey olduklarını söylerler. Halbuki bilim ve sanat, bir elmanın iki yarısı gibidirler. Sadece o iki parça bir araya gelerek bütün elmayı oluşturabilir. En ufacık bir uyumsuzlukta bütün elma, tam anlamıyla oluşamaz. Bu da bilimin tamamlayıcısının sanat, sanatın tamamlayıcısının ise bilim olduğunu gösterir. Tıp okuyan öğrenciler, herhangi bir organ hakkında bilgiler öğrenirken mutlaka o organı çizerler çünkü bir insanın vücudunu açıp o organı incelemektense çizerek incelemek ve bilgileri o çizimin üzerine yazmak, daha kolaydır. Ayrıca bazı insanların görsel hafızası diğerlerine göre daha iyidir. Böyle kişilerin çizim yaparak dersi anlama ve başarılı olma oranları yükselir. Bu, bilim ve sanatın arasında derin bağların olduğunu gösteren en iyi örneklerden biridir. Bilim ve sanatın benzerliklerini en iyi yansıtan, düşünce ve kavramların tasarımlara dönüştüğü Sanayi Çağı; bilim ve sanatın arasında derin bağlar olduğunu gösterir çünkü bu çağda çizim sanatı, yapısal kompozisyonlar ve hesaplamalar birbirine bağlı bir şekilde yer alır. Leonardo Da Vinci, bilim ve sanatı muazzam bir şekilde bir araya getirebilen mucitlerden biridir. Haliç’e yapılması planlanan köprü fikri, Da Vinci’nin inanılmaz mühendislik yeteneği ve ustaca tasarımıyla uzun bir süre sonrasında hayata geçirilmiştir. Sanat insanın ruhunu beslerken bilim gerçek hayatın ne olduğunu ve bazı bilgileri bize öğretmeye çalışır. İnsanlar sürekli çalışıp bir şeyler öğrenemezler çünkü onlar, robot değillerdir. Ara sıra herkesin ruhunu dinlendirmeye ihtiyacı vardır. Bu da sanatın bilimin tamamlayıcısı olduğunu gösterir. Yerlerine tam oturan iki tane tahta parçası gibi düşünebiliriz. Peki büyük fotoğrafta sanat mı daha çok yer kaplıyor yoksa bilim mi? Aslında bu sorunun tek bir cevabı yoktur çünkü bazı kişilerin ilgi alanı bilimken bazı kişilerin ilgi alanı, sanattır. Örneğin bana göre bilimin daha büyük bir bölüme sahip olması gerekir çünkü bilim, çevremizdeki ve içimizdeki şeylerin ne olduğunu söyleyip onların işlevlerini anlatır. Başkasına göre şarkı söylemek, müzik aleti çalmak veya resim yapmak daha önemli olabilir. Peki bilim ve sanatın o büyük fotoğrafta sahip olduğu bölümler eşit büyüklükte olabilir mi? Bence hayır çünkü bir süreden sonra yol ayrımına gelindiğinde illaki bir tercih yapılacak ve onun senin hayatındaki yeri daha büyük olacaktır. Sanat ve bilimin insan deneyimine bir sürü etkisi vardır. Sanat, insanın kültürlenmesini sağlar. Aynı zamanda da insanı sosyalleştirir çünkü gidilen bir konserde veya resim sergisinde yeni insanlarla tanışıp onlarla iletişim kurulabilir. Rollo May şöyle der:” Bilinç eşiği ve bilinç dışından gelen yaratıcılığın sadece sanat, şiir ve müzik için değil, uzun vadede bilim için de aslolduğunu ileri sürüyorum.” Rollo May’ın bu sözünden yaratıcılığın hem bilimle hem de sanatla ilgili olduğunu anlıyoruz. Bu da sanatın olduğu yerde bilimin de olduğunu gösterir.
Kısaca bilim ve sanatın arasında bir sürü derin bağ vardır. Bilim ve sanat sürekli birbirlerine ilham verirler ve aynı zamanda da insanların deneyimlerini zenginleştirirler.