Başımda bir ağrı vardı, bu ağrı sürekli bana eskileri andırıyordu. Her geçen dakika kafamdaki ağrı beni anılarım ile buluşturdu. En son kafamın içinde bir ışık belirdi ve sadece kendi sesimi duyuyorum. Bu normal mi?Yoksa ben rüyanın içinde miyim?
Neredeyse bütün dünya sessizliğe bürünmek üzereydi, bu yardım çığlığını bir tek ben mi duyuyorum? Karşımda sarıya boyanmış küçük bir kafe vardı, kafeye giriyordum karşımda sadece televizyon izleyen bir dede vardı. Tam dedeye ne izlediğini soracakken birkaç söz söylediğini duydum ” Dünya neredeyse elimizden gidecek. ” Bu sözleri niçin söylemiş olabilirdi acaba? Birkaç kişinin yardım çığlıkları duyuldu yakında. Bu yardım çığlıklarını ben ve kafedeki adam duydu fakat o hala televizyon izliyordu. Bütün dünya sessizlik içinde hapsolmuştu bu yardım çığlığını tam sorgulayacakken bütün elektrikler kesildi. Etrafta ışık yok her yer karanlık. Bu yardım çığlıkları nereden geliyordu? Seslerin geldiği yola doğru yürümeye başladım. Yaklaşık on dakikalık yürüme mesafesinin ardından çığlıkların duyulduğu yere doğru yaklaştım. Bu yardım çığlığı nereden geldiğini buldum diyecekken yolda yaralı bir köpek yavrusu gördüm. Yardıma ihtiyacı olan boncuk gözlerinin içi resmen bir ışık gibi parıldıyordu. Bu parıldayan gözlere bakınca insan ister istemez duygulanıyor. Bu köpeği yanıma alıp yoluma devam ettim, beraber yardım çığlıklarını aramaya başladık. Her geçen dakika yardım çığlıkları artıyordu. Bu çığlıkların kaynağı neydi bir türlü çözemedim. Uzun aramalarım sonunda bu yardım çığlığının nereden geldiğini buldum. Bu yardım sesleri bir babadan geliyormuş. Sokakta üstünde eski bir ceket altında yırtık bir eşofman ve terlik ile yatan bir babanın çığlık sesiymiş. Bu çığlık sesleri bana hiç hoş gelmiyordu ve bu çığlık sesleri bana bir dövüşçünün kafasına darbe aldıktan sonra çıkardığı sese benziyordu. Evsiz ve yoksul bir babadan böyle ses nasıl çıkmış olabilir? Gerçekten aklım almıyordu bu hale kadar gelecek ne yaşadı acaba? Baba ile konuştum ve benimle yola çıkmasını istedim, oda beni kırmadı ve kabul etti. İlk girdiğim sarı kafeye tekrar gittik o dede hala orada oturuyordu ve televizyon izliyordu. Neden sürekli aynı kanalı seyrettiğini sordum. Söylediği sözler şunlar oldu ”Bu kanal vefat eden eşimin açtığı bir kanaldı ve sadece onun anılarına ait. ” Bu sözlerden sonra ben resmen yere yıkıldım ve bu dede bu kanalın sadece ona ait olduğunu bize açıkladı.
Bu haberleri duyduktan sonra ben gerçekten ne diyeceğimi bilemiyordum. Aklıma gelen tek şey şu olmuştu. Herkes sevdiği ile vakit geçirmeli ve bunun değerini anlamalı. Eğer anlayamıyorsa iş işten geçtiği zaman üzülmemek gerekiyor.