Gökyüzü sakin ve masmaviydi. Ufukta belli belirsiz beyaz pamuklar görülüyordu. Arzu, penceresinden dışarıyı izlerken çoktan hayallere dalmıştı bile. Bir bulut olsaydım, diye düşünmeye başladı. İçini bir anda hafiflik ve özgürlük hissi kapladı. “Eğer bir bulut olsaydım…” dedi kendi kendine, “ıssız ve güneşli bir dağın üzerine gider, orada saatlerce dururdum. Gölgesi altında sıcaktan yanmış, serinlemek isteyen hayvanlara sığınak olurdum.” Yüzünde bir tebessüm belirdi. Bulut olmak sonsuz bir özgürlük sunuyordu sanki ona. Hayalleri daha da canlanırken kendini bir bulut olarak düşledi. Hafifçe süzülüyor, ormanların üzerinden geçiyordu. Yeryüzündeki çocuklar el sallıyor, o ise bir an durup çocukların yanaklarına o nemli öpücükleri konduruyordu. “Eğer bir bulut olsaydım…” dedi yine “Çöllere gidip susuz kalmış, kurumuş topraklara yağmur taşırdım. Islatırdım onları.”
Gökyüzünde bir çiçek gibi açılmış sonra da yavaş yavaş dağılmış bir bulut düşündü. Ama bir anda fark etti ki bulut olmak sandığı kadar özgür değildi. Rüzgar nereye estirirse o oraya gitmek zorundaydı. Yağmur olup toprağa düşmek ya da güneşte buharlaşıp kaybolmak… Bir bulut olarak yaşamının sonu ne olabilirdi ki?
“Ama ya bir çift çocuk elleri beni yakalamak isteseydi?” diye düşünüyordu Aslı. O eller bulutlara dokunamayacaklarını anlayınca hüzünle iner miydi yere? Yoksa büyük bir umutla yeniden mi uzanırlardı o masmavi gökyüzüne?
Arzu bu düşüncelerle oyalanırken odasında bir anda garip bir sessizlik fark etti. Az önce duymakta olduğu cıvıltılar, dışarıdaki kuşların kanat sesleri kaybolmuş gibiydi. Özellikle de bulutları taşıyan o rüzgarın sesleri… İçinde garip bir merak uyandı. Pencereden başını uzatıp baktı ama kimseyi göremedi. Gökyüzünde ise bir bulut dikkatini çekti. Daha önce görmediği kadar parlak ve büyüktü. Üstelik bir şekil oluşturuyor gibiydi .Tam da Arzu’nun yüzünü! “Bu bir tesadüf olamaz!” dedi sert bir sesle. Birden içi tarif edemediği bir hisle doldu. Gökyüzüne daha dikkatli baktı ve o anın gerçek olmadığını fark etti. “Bu bir rüya.” dedi içinden.
Arzu gözlerini açtığında bulut olmuştu. Bu bir rüya değildi! Hafifçe süzülüyordu ama düşündüğü kadar özgür hissetmiyordu. Rüzgar onu istemediği yönlere savuruyor, yükseklik korkutucu geliyordu. “İnsan olmak ne kadar da güvenliymiş” diye düşündü. O, yağmur olup yeryüzüne dökülmeyi ya da buharlaşıp yok olmayı istemiyordu. “Lütfen beni geri gönderin!” diye bağırdı Arzu, ama sesi bir uğultudan veya yankıdan öteye gidemedi. O anda gökyüzünde bir ışık belirdi ve kendini bir anda yatağında buldu. Kalbi hızla çarpıyordu, ellerini sımsıkı yumdu ve derin bir nefes aldı.
Bulut olmanın güzelliği hayallerdeydi, gerçeği ise sandığından çok daha zordu. Artık biliyordu ki bazen en iyisi olduğun yerde kalmaktı. Pencereden dışarı baktı ve o gün gökyüzündeki bulutlara ilk kez gerçek bir minnettarlıkla el salladı .Hayatın verdiği küçük özgürlüklerin tadını çıkarma kararı aldı ve içindeki şükran duygusuyla yeni bir günün keyfini çıkarmaya hazırdı.