Bir Bilim Kurgu

Yade o akşam eve gelmedi. Erkek arkadaşının futbol maçını izlemeye giden Yade, babasını ne aramıştı ne de nerde olduğuna dair bir mesaj atmıştı. Kimse yerini bilmiyordu.

Yade gözlerini hastanede açtı. Yanı başındaki sandalyede oturan babasını görünce çok rahatladı. “Baba? Neden hastanedeyim? Neler oluyor?” diye sordu. Babası Yade’yi bi süre inceledi. Yüzündeki telaşlı ve kormuş ifade hiçbir şey hatırlamadığının kanıtıydı. Yine de emin olmak için sordu. “Dün neler olduğunu hatırlamıyor musun? Maça gitmiştin ya hani.” dedi. Yade babasının yüzüne boş boş baktı. “Maç? Hangi maç?” Kaşların çatıp biraz düşündükten sonra tekrar babasına döndü. “Ben dün dışarıda mıydım?” Yade önceki güne dair hiçbir şey hatırlamıyordu. Babası ona açıklamaya başladı.

“Dün maçtan sonra eve gelmedin. Ne aradın ne de mesaj attın. Saat de iyice geç olmaya başlayınca endişelendim. Arabayla evden çıktım ve her zaman eve dönmek için kullandığın yola doğru sürdüm. Uzun bir süre ilerledikten sonra arabanı yol kenarında bir sokak lambasına çarpmış halde buldum. Seni hemen hastaneye getirdim. Neyse ki bir şeyin yokmuş. Doktorson kontrolleri yaptıktan sonra onay verirse evimize gidebiliriz.” Yade babasıyla tek yaşıyordu. Annesiyle, o küçük yaştayken ayrılmışlardı. O zamandan beri ev Yade’ye hep soğuk gelmişti.

Doktok içeri girdi ve Yade’ye birkaç test uyguladı. Testlerin sonucunda taburcu olabileceğine kanaat getirdi. Yade ve babası eve döndüler. Babası alışveriş yapmak üzere markete gitti. Bomboş evde yalnız kalan Yade sıkıntılı bir of çekerek salondaki koltuğa oturdu. Karşısındaki televizyonun siyah ekranına bakıyordu. Doktor ona kesinlikle televizyon izlememesi gerektiğini ve kafasına aldığı darbeden kaynaklı sağlığını kötü etkileyebileceği söylemiş, herhangi bir elektronik alete bakmasını tembihlemişti. Ama Yade çok sıkılıyordu. O yüzden eli kumandaya gitti. Televizyonun ekranı aydinlandığında karşısına çıkan ilk kanal bir yemek programıydı. Gözlerini devirerek kanallarda gezinen Yade bir anda bir haber kanalında durdu. Bir şey gözüne takılmıştı. Ekrandaki fotoğraf sınıf arkadaşı Eda’ya aitti. İlgisini çektiği için izlemeye koyuldu. Duydukları karşısında şok oldu. Eda dünden beri kayıptı. En son dünkü maçta görülmüştü. Yade fal taşı gibi gözlerle ekrana bakarken kapı bir anda açıldı. İçeri giren babası Yade’yi televizyonun başında görünce çok sinirlendi. Kumandayı elinden çektiği gibi televizyonu kapattı ve Yade’yi azarlayarak odasına yolladı. Akşam yemeği yemek istemeyen Yade yatağa girmeye karar verdi. Babasının bu tepkisini gereksiz bulmuştu. Alt tarafı beş dakika televizyona bakmıştı ne olabilirdi ki. Yatağına girdi. Aklına Eda gelince huzursuz oldu. Arkadaşına ne olmuş olabilirdi?

Eda bağırıyordu. Çığlık çığlığaydı. Avazı çıktığı kadar bağırıyor ama ağzından çıkanlardan hiçbir şey anlaşılmıyordu. Birdenbire Yade’yle göz göze geldiler. Yade’nin tüyleri diken diken oldu. Eda fısıldadı. “Lütfen onlara yerimi söyle. Yalvarıyorum..” Yade terler içinde uyandı. Yattığı yerde soluk soluğa kalmıştı. Hemen yanı başındaki lambayı yaktı. bir anda dolabından bir ses duydu. Ayağa kalktı dolabına doğru yavaş yavaş ilerledi. Dolabın kulbuna elini koymuştu ki yüreğini ağzına getiren bir ses duydu. “Yade!” bu babasıydı. Yade cevap vermedi. Nefesini tuttu ve dolabı açtı-

İpek kahvesini yudumladı. Tıkanmıştı. Senaryo yazarı olmak zor bir işti. Özellikle de bilim kurgu yazarı olmak. Acaba Yade dolabında ne bulmuştu?

 

 

 

(Visited 47 times, 1 visits today)