Bu yıl Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yılını kutluyoruz. Cumhuriyet ilan edilene kadar ne kadar zorluklar yaşandı. Bu parçada Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl kurulduğundan bugünkü haline bir yolculuk yapacağız.
Tarih 1919. Mustafa Kemal ordu müfettişi olarak Samsun’a atanmıştı. Kurtuluş Savaşı’nın fitilini ateşlemek için müthiş bir fırsattı. Mustafa Kemal bu fırsatı değerlendirip Vapur’a binmek için gün sayıyordu. Nihayet Vapur’a bindi ve hareket ediyordu. Üç gün süren yolculuğunun ardından Samsun’a 19 Mayıs 1919’da ayak basmıştı. Halkla bir olmak onun hedefiydi. Bu sebeple Havza’ya geçti.
Havza’da kendi başına bir genelge yayınladı. İnanır mısınız, bu genelge ile yanına tamı tamına beş bin kişi toplamayı başarmıştı. Artık halk yavaş yavaş uyanıyordu. Atatürk halkla birlikte adeta bir olmuş hükümete karşı geliyordu. Bu muhteşem bir şeydi o dönem için. Buradaki işlerini tamamlayıp rotasını Amasya’ya çevirmişti.
Amasya’da tıpkı Havza’da olduğu gibi bir genelge yayınladı. Fakat bu sefer sadece kendisi değil, arkadaşları da dahil olmuştu. Burada kişisellikten çıkmıştı. Ayrıca yavaş yavaş egemenliğin fitilini ateşliyordu. Çünkü bazı maddeler üstü kapalı bir şekilde egemenliğin sinyallerini veriyordu. Osmanlı Hükümeti Mustafa Kemal’i İstanbul’a geri çağırıyorlar fakat nafile. Mustafa Kemal’in ger dönmeye hiç mi hiç niyeti yoktu ayrıca kendisi Osmanlı Hükümeti’ne rest çekerek askerliğinden istifa etmişti. Artık bir kongre toplamanın tam zamanıydı. Bunun için Mustafa Kemal Erzurum’a doğru hareket ediyordu.
Artık Erzurum’daydı. Burada bölgesel bir kongre toplamak amacıyla otuzdan fazla delege gelmişti. Burada tıpkı Amasya’daki gibi egemenliğin sinyallerini veriyordu. Bu da hükümete karşı gelmek demekti. Lakin Mustafa Kemal’in durmaya hiç niyeti yoktu. Bir sonraki durağımız Sivas.
Sivas’ta ulusal bir kongre yapılmasına karar verilmişti. Fakat o dönemin şartlarında bazı yollar tahrip edildiğinden veya başka bir sebeple pek fazla kişi katılamamıştı. Buna rağmen egemenlikle ilgili kararlar alınmıştı. Ayrıca burada delegeler işgali kesin olarak reddetti.
Buralarda işler yapılırken Kuvay-ı Milliye de az su ve yemekle işgal güçlerini durdurmayı amaçlıyordu. Lakin olmuyordu. Yemek ve su nereye kadar götürecekti bilinmez. Güney’de zor da olsa işgal güçlerini püskürtmeyi başarmışlardı. Fransızlar yavaş yavaş terk ediyordu ülkeyi.
Doğu Cephesi’nde Kazım Karabekir ve ordusu Ermenilerle mücadele ediyordu. Gümrü’ye kadar da ilerlemişlerdi ki Ermeniler barış istedi ve 2 Aralık’ı 3 Aralık’a bağlayan gece barış antlaşması imzalandı.
Batı Cephesi’nde İsmet İnönü ve ordusu tek bir savaş hariç geçit vermemişti. Mağlubiyetten sonra ordunun başına Mustafa Kemal geldi ve Sakarya Savaşı ile Büyük Taarruzu kazanarak Yunanlıları alt etmeyi becermişlerdi. Artık son bir şey kalmıştı. Cumhuriyeti ilan etmek.
Tarih 28 Ekim 1923. Mustafa Kemal halka “ Efendiler yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” dedi. Dediğiyle kalmadı uygulamaya geçirdi bunu. Ülke daha yeni savaşın içinden çıkmış; kadınların bazıları yorgun, bazıları şehit olmuştu. Erkeklerde de farklı bir tablo yoktu. Fakat Atatürk bu kadar zorluğa rağmen başarmıştı bunu. O zaman için imkansız olan şey gerçeğe dönüşmüştü. İnanılmaz bir şeydi o zaman için.
Bu yıl bu sancılı ve zorlu bir süreçle ilan edilen Cumhuriyeti’mizin yüzüncü yılını kutluyoruz. Sanki bir asırlık çınar gibi bir cumhuriyetimiz var. Atatürk olmasa bunların hiçbiri olmazdı. Ne harf inkılabı ne de soyadı kanunu olmazdı, olamazdı. En önemlisi kendimizi şimdiki kadar özgür ifade edemezdik. Biz yüzüncü yıl gençleri olarak atamızın dediklerini harfiyen yerine getirmeye çalışıyoruz. Ben yapabildiğimizi düşünüyorum. Bu güzel ülkeden iyi ki bir Atatürk geçmiş.
Bir Asırlık Cumhuriyet’in Hikayesi
(Visited 7 times, 1 visits today)