Bin Turna Kuşu

Sadako Sasaki’nin acı veren hikayesini biliyor musunuz? Peki, ya turna kuşlarının? Çoğunuz bunu bilmeseniz de, bu yazıyı okuduktan sonra hayatınızın değişeceğine adım gibi eminim. Belki içinizde umut yeşerir, belki de ağlamaktan kıpkırmızı olur gözleriniz. Size bunları anlatacağım ki günümüzde olan nükleer savaşları ve etkilerini daha iyi düşünebilesiniz.

Sadako, 7 Ocak 1943 tarihinde Japonya’da doğan bir kızdı. Umudunu hiçbir zaman kaybetmemesi ve iyi düşünceleri ile tanınırdı. Koşmayı çok seven, hayat dolu bir kız olan Sadako, Amerika’nın 2. Dünya Savaşı’nı sona erdirmek amacıyla Hiroşima’ya atmış olduğu atom bombasının kurbanlarından biriydi. Atom bombasının izlerini taşıyan pek çok insandan olabildiğince uzak duran bu talihsiz kızın daha sonrasında lösemiye yakalanması işleniyordu bu hikayede. Sadako’nun en keyif aldığı şey koşmaktı, bu hastalık da onu uzun bir koşunun ardından takip etmekte idi. Kızın başı döner, kalbi hızlıca atarken bile sağlıklı olduğuna inanmaya çalışırken başına gelenler, onu bir hastane odasına mahkum etmişti. Deli-dolu birinin hastane odasına kapatılması… Ailesini üzmemek için her şeyi yapan Sadako’nun hikayesini bir kenara bırakıp atom bombası hakkında bilimsel araştırmalara geçelim, söz veriyorum daha sonra anlatmaya devam edeceğim.

Atom bombası, atom çekirdeklerinin parçalanması ile elde edilen en ölümcül silahlardan biridir. Yapımında çoğu zaman uranyum ve plütonyum bulunan bir silah, bir insana karşı beslenen derin saygısızlığın sembolüdür. Savaş bitirmek veya başka herhangi bir sebeple atılan bu bombanın verdiği zararın tedavisi çok zordur. Bunu, Sadako ve Kağıttan Bin Turna Kuşu kitabından şu cümle ile destekleyebiliriz: Bu hastanenin(Sadako’nun yatırıldığı) büyük bir kısmı, atom bombası yüzünden hastalanmış kişilere ayrılmıştı, bu hastaneye gelenlerin bir daha eve dönemediklerini duymuştu.

Sadako’nun annesinin en büyük hayali ise kızına bir kimono almaktı ama durumlarının çok iyi olmadığını düşünürsek bu biraz zordu. Sadako da hastaneye yatırılmıştı zaten. O zaman da en yakın arkadaşı ona bir efsane anlatmıştı: Kağıttan bin turna kuşu yapan kişinin isteği kabul olur, o kişi sağlığına kavuşurdu. Herkes seferber oldu, Sadako’ya sürekli kağıtlar gönderdiler, yaptığı kuşları tavana astılar. Sadako onlara bakıp bakıp gülümserken bir yandan da sayıyordu kuşlarını, onların kurtarıcı gücü olduğuna inanmıştı hatta.

Atom bombasının ilk defa Hiroşima’ya atıldığı bilinmektedir. Daha sonrasında bu zulüm Nagasaki ile devam etmiştir. Patlama sonucunda ortaya çıkan bu inanılmaz enerjinin de insanların ölümüne yol açtığı bilinmektedir. Amerika’nın atmış olduğu bu bomba ile Hiroşima altüst olurken onların acımasız gülüşleri duyulmuştur. Burada hiçbir acımanın olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Bir insan başka bir insana bu zulmü nasıl yapabilir, bu nasıl bir vahşettir böyle?

Ne yazık ki, Sadako gün geçtikçe bitkin düşüyordu. Turna kuşlarını bile katlayamayacak hale gelmişti. Ailesinin ziyaretleri onu hayata bağlayan tek şeydi. Sanki yaşam ve ölüm arasında incecik bir ipti ailesi, biri gelip de o ipi keserse Sadako melek olup gidecekti bu dünyadan… Bir gün Sadako çok iyi oldu. Doktor onun eve gitmesine izin verdi. Güzel bir tatilin ve sevdiklerini görmenin verdiği mutluluktan sonra yeniden hastaneye kapatılan Sadako, kendini tekrardan kuşlarına verdi.

Bazıları da çıkmış diyor ki: Küçük alanlara atılacak olan atom bombaları barışı sağlayabilir. Bu nasıl bir düşünce tarzı, aklınız alıyor mu? Atom bombasının gerek insanlara gerekse çevreye verdiği zarar görünmüyor mu? ATOM BOMBASININ İZLERİ O KADAR ÇABUK GEÇMİYOR, SEVDİKLERİNE ZARAR GELEN İNSANLARIN NEFRETİ VE KİNİ DAHA DA ARTIYOR, SİZCE BARIŞ SAĞLANABİLİR Mİ?

Bir gün ailesi yanına geldi, kardeşi Eiji ona bir paket uzattı. Sadako paketi açınca gözleri yaşlarla dolu,  paketten çiçekli, ipekli bir kimono çıkmıştı. ‘’Neden yaptın bunu anne? Bunu hiçbir zaman giyemeyeceğim, üstelik ipekli kumaş o kadar pahalı ki!’’ Babası ise şöyle dedi: ’’Sadako canım, annen bu kimonoyu dikip bitirmek için geçen gece geç saatlere kadar uğraştı. Onun hatırı için kimonoyu giyer misin?’’ Sadako kalktı, giydi bu güzel kimonoyu. Neşesi yerine geldi, yüreğinde filizlenen o umut taneciği, onu bir süre daha idare etmeye yetti.

Amerika’nın bilim alanında gelişmesi ve bu gelişmeyi kötü yönde kullanması, insanların tepkisini çekerken bazıları da bu durumdan faydalandı. Şimdi ise bu düşüncenin yeniden yaygınlaşması, insanların zalimliğini bizlere hatırlatmaya yetti.

Sadako uyumadan önce ancak bir tane kuş yapabildi. Altı yüz kırk dört… Bu kuşun son olacağını ise henüz kimse bilmiyordu. Sadako tavana baktı, kuşlar sanki canlıydılar. Onların güzel ve özgür olduklarını düşündükten sonra içini çekti ve gözlerini kapattı, bir daha da hiç uyanmadı.

İnsanlar, bu ölüm üzerine Sadako için bir anıt yaptılar. Dilekleri ise şu oldu:

Bu bizim yalvarışımız

Bu bizim duamız

Dünyada barış istiyoruz.

(Visited 64 times, 1 visits today)