Bilimin Şeytanı

Joseph, bilime meraklı, her zaman öğrenmeyi hedefleyen ve hiçbir zaman pes etmeyen bir çocuktu. O çok küçükken ailesi büyücülük/cadılık yaptıkları gerekçesiyle suçlanmış, bu tarz olayların hiç hoş karşılanmadığı ufak kasabalarında Joseph’in gözü önünde ikisi de yakılarak idam edilmişti.

Ama bu acı Joseph’in hayallerine ulaşmak için önünde duran ufak bir duraksama noktasından başka bir şey değildi. Dünyada en sevdiği kişi olan kız kardeşiyle birlikte yaşayan Joseph ailesinin ölümünden, yani 11 yaşından beri o zamanın en büyük sorunu olan “Kızıllar” a karşı bir savunma mekanizması geliştirip ufak kasabasını o tanrı olarak görülen ve her ay haraç için kasabaya gelip tüm evleri yağmalayan yaratıklardan kurtarmak üzerine çalışmalar yapıyordu. Ailesi de ölmeden önce bu konuda çalışmalar sürdürdüğü için Kızıllar hakkında herkesten daha çok bilgisi vardı.

Yaklaşık üç metre boyunda ve kanatlı bir insanı andıran bu yaratıklar inanılmaz derecede üstün fiziksel özellikleri, çelik zırhlardan binlerce kat daha sert derileri ve kendilerini kamufle edebilme yeteneğine sahip avcı canlılardı. Beslenmeleri için en etkili iki yol insan eti ve o dönem en çok bizim kasabamızda yetişen mavi nardı. O yüzden de her ay köle gibi çalışıp onlara mavi nar üretmek zorundaydık. İşin kötü yanı da sayıları çok fazla olduğundan narları zar zor yetiştirebiliyor olmamızdı. Eğer ellerine geçen narlar onları memnun etmezse de bu açığı tamamlamak için eşdeğer bir sayıda insanı götürüp vahşice yiyorlardı.

Bu zamana kadar ailesinin ve kendisinin yaptığı çalışmalar Joseph’e onları yenmek için bir fikir vermişti. Bir Kızıl’ın derisi aşılamaz derecede sert olduğu için kesici silahlar onlara işlemiyordu. Hatta son dönemlerde evrim geçirdikleri için iç organları da daha dayanıklı hale gelmiş, bu yüzden top mermisi veya ezici makineler de bu yaratıklara işlemiyordu. Onları yenmenin tek yolu; zırhlarından geçebildiği ve inanılmaz yüksek derecede hasar kabiliyetine sahip olduğu için elektrikti. Bu zayıf yönlerini yıllar önce Joseph’in ailesi keşfetmişti ve o dönemin çok ilerisinde olan elektrik silahları icat etmişlerdi. Ama kasaba bunu sihir olarak aldandırıp sonraki nesillerde de o yaratıkların emri altında yaşamayı, sözde şeytanların yaptığı makinelerle yaşamaya tercih ettiler ve onları Tanrı’ya ihanet etmekten dolayı idam ettiler.

Joseph ise içinde halen bir nefret olmasına rağmen halkını, dünyayı, kız kardeşinin hayatını kurtarma isteği ağır basıyordu. Planı ise kasabanın altında yatan devasa manyetik taşlardan güç alan dönüştürülebilir enerjili bir elektrik silahı yapmaktı. Bunu bir çit gibi tüm kasabanın etrafına sarıp Kızıllar geldiğinde onları algılayan bir sistem hazırlamıştı. Üstelik bu sadece bir kalkan değil, menzili epey genişi olan bir raylı top da sayılırdı aynı zamanda.

Ama köy yine sinirlendi ve Joseph’i şeytan olmakla suçladı. Çitleri çalıştırmak üzereyken her yerden insanlar ona “sihirbaz!” “Ölmelisin sen!” “ŞEYTAN!” diye bağırıyordu. O ise durdu ve büyük bir öfke ve acıma duygusuyla halka dönüp şunları söyledi: “Eğer ben bir sihirbaz olsaydım şu an ailemi diriltip hepimizi yaratıklardan kurtarırdım, ama değilim ve siz cahil insanlar bu şekilde kör bir şekilde yaşamaya devam ederseniz hiçbir zaman gerçek özgürlüğü tadamayacaksınız!” Biraz daha konuştuktan sonra halkı ikna edip çitleri çalıştırdı.

Dört gün sonra otuz tane Kızıl kasabaya geldi ve kasaba sınırından adım atar atmaz hepsi çıkan yüksek ışıkla geriye savruldu. Derilerinde hasar gören halk şaşkınlıkla olayı izlemeye devam etti. En son içeri giremeyen Kızıl grubu tam geri dönerken saldırı sistemi hiçbirinin kaçmasına izin vermeyerek yıldırım hızında ve şiddetinde elektrik akımlarıyla hepsini küle çevirdi. O gün tarihe Ronjar kasabasının kurtuluşu olarak geçti ve Joseph tarihe altın harflerle yazıldı.

(Visited 65 times, 1 visits today)