Bilim ve Sanat Etkileşimi

Sanat; insan yaratıcılığının ve hayal gücünün görsel sanatlar, sahne sanatları, edebiyat, film ve daha fazlası gibi çeşitli ortamlar aracılığıyla ifade edilmesi veya uygulanması anlamına gelirken bilim, doğal dünyayı anlamaya yönelik sistematik ve ampirik bir yaklaşımdır. Sanat ve bilim arasında bir ilişki olup olmadığı insanları ikiye bölen bir tartışma konusudur.

Bazı insanlar bilim ve sanat arasında bir duvar olduğu kanısındadırlar. Kimisi kendilerinde analitik düşünme, mantık ve sayısal yeteneklerinin öne çıktığını belirtip sol beyinlerinin daha baskın olduğunu öne sürerken kimisi ise yaratıcılıklarının ve sanatsal yeteneklerinin yüksek olmasının sağ beyinlerinin daha baskın olmasından kaynaklandığını düşünüyor. İnsanların kendilerini bu şekilde sınıflandırması, bilim ve sanatın görünürdeki farklılıklarını aşan derin bağlantısının görülmesini zorlaştırmaktadır. Her ne kadar insanların yetenekleri birbirinden farklı olsa da birçok işlev için beynin her iki yarımküresinin de etkileşimi gereklidir tıpkı çalışmalarını sanatla entegre eden bilim insanlarının dünya üzerinde daha çok ses getirmesi gibi.

Örneğin deniz biyoloğu Rachel Carson, yaptığı çalışmalarını “Sessiz Bahar” adlı kitabında anlatmış ve çevresel sorunlar konusunda toplumu bilinçlendirmiştir. Bu, onun yaptığı bilimsel çalışmaların yazdığı kitap sayesinde daha çok insana ulaşmasını sağlamıştır. Carson’ın çalışmaları, başka yazarlara da ilham kaynağı olmuş ve onları da bu konu hakkında yazmaya itmiştir. Bir diğer örnek ise Leonardo da Vinci’nin resimleri ve eskizlerinin insan anatomisi, mühendislik, matematik ve diğer bilimsel konularla yakından ilişkili olmasıdır. Onun eserlerinde bilim ve sanat birbirinden ayrı düşünülemez.

Sanat ve bilim arasındaki ilişki tarih öncesi çağlara kadar dayanmaktadır. O zamanlarda yapılmış mağara resimleri, hayvanları ve gök cisimlerini tasvir ederek erken dönemde yapılmış bilimsel gözlemleri sanat aracılığıyla ortaya koymaktadır. Yine bilim ve sanat tarihinin kilometre taşı olan Antik Yunan Dönemi’nde de pek çok mimari esere, heykellere, fresklere rastlanmıştır. Bu eserlerin yapımında matematiksel oranlardan yararlanılmıştır. Bu oranlardan en bilineni altın orandır ve özellikle Yunan heykeltıraş Phidias’ın eserlerinde bu altın oran yöntemiyle karşılaşılmaktadır. Rönesans Dönemi’nde ise skolastik düşünce sisteminin yıkılmasıyla pozitif düşüncelere verilen değer artmıştır. Bunun sonucunda özgür düşünce ortamı oluşmuş ve insanlar fikirlerini kimsenin baskısı altında kalmadan yaptıkları sanat eserleriyle ortaya koymuşlardır. Sanatçılar, o dönemde optik ve geometri alanlarındaki gelişmelerden etkilenerek resimlerini perspektif yöntemiyle çizmişlerdir. Günümüzde ise yeni teknolojilerin ortaya çıkmasıyla birlikte sanat ve bilim iç içe geçmiştir. Günümüzde sanatçılar bilimsel kavramları keşfediyor, en yeni araştırmalarla ilgileniyor ve eserleri aracılığıyla çalışmalarını milyonlara aktarıyorlar.

Kısacası sanat ve bilim arasındaki derin bağlar köklü bir geçmişe sahiptir. Her ikisi de birbirinin ilham kaynağıdır ve birbirlerinden ayrı düşünülemezler.  Birlikte simbiyotik bir ilişki oluştururlar, birbirlerini insan anlayışının ve yaratıcılığının sınırlarını zorlayacak şekilde etkiler ve zenginleştirirler.

Kaynakça:

https://karsem.karatay.edu.tr/bilim-tarihi-ve-sanat-ilham-veren-hikayeler

https://mindthegraph.com/blog/tr/what-is-the-relationship-between-art-and-science/

(Visited 8 times, 1 visits today)