Bilim: Sınırlardan Bağımsız

Bilim, dünyada gerçekleşen olayların nasıl ve neden gerçekleştiğini öğrenmeye çalışır ve çevremizdeki bu olaylardan yararlanabileceğimiz yolları bulur. Bilim, teknolojik gelişmelerin olmadığı zamanlarda bile var olmuştur ve her ülkenin bilime katkısı olmuştur. Konu, uluslar ve bilime geldiği zaman bazı insanlar bu başarıların ve gelişmelerin kara sınırları ile kısıtlanmasını doğru buluyor. Buna karşı olarak bilimin herkese sahip olduğunu düşünen insanlar da bulunmakta.
Öncelikle, bilimin nasıl bir kavram olduğunu anlamamız lazımdır. Bilim, dünyanın her yerinde geçerli olabilen bir durumdur. Newton’un Yer Çekimi Kanunu sadece Japonya’da yaşayan bir insanı kapsamaz. Japonya’da da olsanız İngiltere’de de olsanız aynı durumla karşılaşırsınız. Bu, bize bilimin evrensel bir kavram olduğunu gösterir. Tüm dünyayı etkisi altına alan bilim, bu durumda milletlerle sınırlı kalmamalıdır, çünkü her yerde geçerli ve doğrudur. Zaten bilimin en önemli özelliklerinden biri de budur. Dünyadaki insanlar birbirlerinden farklı dilleri konuşurlar, farklı sanat biçimleri ve kültürleri vardır. Farklılık ve çeşitlilik güzel bir durumdur ancak insanları ortak noktada buluşturan bilimdir. Herkesin anlayabileceği ve iletişim kurabileceği, gerçeğe ve derin araştırmalara dayanan bir dilden daha anlamlısı bulunamaz. Dünyadaki insanları birleştirebilecek bir güce sahip olan böylesi önemli bir kavram kara sınırları ile kısıtlanamaz. Bu yüzden, bilimin bu objektif özelliğini kullanarak anlattığı ve açıkladığı konseptleri dünyanın dört bir yanında uygulamamız durumunda ondan en verimli şekilde yararlanmış oluruz.
İkinci olarak bilime biraz daha somut sonuçları tarafından bakmalıyız. Bilimin hayatımızın her alanında olduğunu biliyoruz. Bunlardan en çok bilinenleri fizik, kimya, tıp ve biyolojidir. Bu bahsettiklerimiz fen bilimleri olarak adlandırılır ve bunu dışında hukuk, felsefe ve coğrafya gibi alanları barındıran sosyal bilimler de vardır. Gördüğümüz üzere, bilim aslında çevremizi oluşturan başlıca faktörlerdendir. Bu yüzden bilimde olan gelişmeler tüm insanlık tarihini etkiler ve böylece bilimin muhatabı tüm dünyadır. Herhangi bir ülkeden bir insan bilime katkıda bulunabilir. Bu insan bir bilim alanındaki bilgi birikimine eklemeler yapabilir veya hayat bile kurtarabilir. Bir bilim dalına sadece bir milletten insanlar katkı sağlamaz, bilim tüm milletlerin bir bölüm yazdığı bir kitaptır. Buna verilebilecek en büyük örneklerden biri tıp alanıdır. Dünya’nın ilk antibiyotiği olan penisilini İngiltereli doktor Alexander Fleming bulmuştur ve bu buluşuyla birçok insanın hayatını kurtarmıştır. Bununla beraber, İranlı tıpçı İbn-i Sina, hastalıkların temelinde mikropların bulunduğunu ilk kez ortaya çıkarmıştır. Bu birbirinden tamamen farklı coğrafyalarda büyüyen insanlar büyük buluşlarda bulunmuşlardır. Kısacası, bilim tüm dünyaya aittir çünkü tüm dünyaya katkısı vardır. Eğer Fleming, penisilini herkesle paylaşmasaydı Orta Doğu’daki bir sürü insan hayatını kaybedebilirdi. Aynı şekilde, eğer İbn-i Sina, mikropları gizli tutmuş olsaydı çoğu hastalığın tedavisine başlanmamış olacaktı.
Sonuç olarak bilimin paylaşılması milletlerin iletişiminin kopmaması ve çoğunluğun iyiliği için önemli bir husustur. Bu değerli bilgiler saklı tutulduğu sürece çoğu insan zarar görecek ve dünyadaki her milletin kendine has sağlık problemleri oluşacaktır. Bilime katkı sağlayan insanları tanıyıp yüceltmek ve onları dünya vatandaşı olarak görmek, hem ayrımcılığı durduracak hem de başarılı bilim insanlarını daha çok çalışmak için motive edecektir.

(Visited 237 times, 1 visits today)