Benliğimizin ne kadarı önceden belirlenmiştir? Kanımdaki proteinler, programlandığım düşünme şekli beni olduğum yere getiren yegâne özelliklerim midir beni ben yapan? Sorduğum sorular ve onlara aldığım ya da verdiğim cevaplar mı beni kişiliğimin nadir asi pürüzlerini kapatıp hırslarımı dizginleyen? Neye inanarak büyüdüğüm ve ne inançlardan vazgeçtiğim midir benim yollarımı çizip ardından önünü kapayan adi duvarlar? Ya, en kötüsü, bensem bu duvarları diken bir de arsızca ardından inançlarımı suçlayan?
Biz insanlar özgürlüğümüze fazlaca düşkünüz. Belki bizim lalettayin bir varlık olmamızı engelleyen özelliğimizdir bu özgürlük arzumuzun ve düşüncelerimizin sınırsızlığı. Her zaman tahayyül edip kısa süreli mutlulukların peşinden koşar, kendimizin bile kölesi olmak istemeyiz. Mamafih, biz de sadece tek bir şeye kendimizden daha fazla önem vermiş ve bile isteye onun bizi yönlendirmesine izin vermişizdir. Milyonlarca insanı uğruna katledip aynı düşünceye sahip olmayanlara eziyet etmişizdir. Onca kültürel etkileşim, onca tarihi savaş, onca kayıp ve onca kazanç sadece inançları yerinden edememiştir. Hepimizin taşıdığı bir tabut gibi bir tahtta seyahat eder inançlarımız. Fakat bu son yolculuk namütenahidir ve asıl son bulan o değil onu taşıyan ölümlü ve saf bizlerizdir. Ne diye kendimize sınırlar çizip arkalarında durmayı tercih ettiğimiz sorusu da tartışmaya açık. Belki kurallar bizim çok da layetezelzel olmayan hayatımıza az da olsa ışık tutuyor, bilinmezle süslü yolumuzu aydınlatıyordur. Belki yönetilmeyi seviyor da yönetenlere sorumluluk bindirip hatalarımızda paydaş etmek, bir bütün halini aldığımızda kimsenin içinde yaşadığımız küçük ve huzurlu kutuyu olduğu gibi haline bırakmak istiyoruzdur. Bunların hepsi kabul edilebilir sebepler olsa da hiçbiri özgürlüğün bedeli gibi de hissettirmiyor.
Kaç kişi sadece gönülden inandığı için bu inancın arkasında duruyor? Kaç kişi gerçek bile olmayan sadece kar veya menfaat güdülerek oluşturulmuş inançların arkasından kendini, benliğini kaybediyor. Kendini kaybettiğini anlıyor mu yoksa o kısım kesip koparılarak onun bir parçası olmasını mı engelliyor? İnsanlık olarak genel bir benliğimiz var, hepimizde aynı beyin olsa da farklı düşünceler var. Hatta aynı düşünceye varırken bile farklı yollar kullanıyoruz. Bu doğrultuda inançlarımızın farklı olmasında doğamıza çok uygun. Hangi noktadan sonra bu inançların diğer özelliklerimizi körelttiği ise hala sorguya açık. Eğer gerçekten asıl değer verilecek şey insandan inanca doğru kaymışsa bu sadece bizim ne kadar yönlendirilmeye açık olduğumuzun bir
başka göstergesidir. Eğer etkiye sahip büyük bir adam ile kale alınmayan halkın büyük bölümü aynı anda ve şekilde bir inanca bağlı şekilde yönetmek ve yönetilmek istiyorlarsa bu onları hem özgürlüğü hem de kendilerini belki de etikten ve insani değerlerden yapma bir birliktelik için kapattıkları milyon kişilik ama şahsi hapishaneleridir. Bu hapishane sadece dışarıdan bakıldığında görülebilir. Nitekim içeridekiler hallerinden memnun, özgün düşün
me basamaklarını inancın onların yerini hallice tuttuğu düşüncesine (veya belki de düşüncesizliğine) sahip insanlardır. İçeriden o hapishane bir cennettir ve onlar için öyle olmaya devam edecektir.