Betondan Oda

Gözümü araladığımda upuzun beton yığınından başka bir şey görmüyordum. Sanki bu duvar gökyüzüne uzanıyor gibiydi çünkü kafamı ne kadar kaldırırsam kaldırayım gördüğüm dopdonuk bir grilikti. Köşelerdeki kazınmış yazılar her ne kadar tüylerimi ürpertse de okumaya devam ettim. Herkes düşüncelerini belirtmiş, bir nevi içlerindeki duyguyu dökmeye çalışmıştı. Neden olmasın diye düşünerek ben de birkaç çizik attım duvara.

Arkamdan duyduğum kükreyişin ardından elimdeki çakıyı yere düşürdüm. Koskoca odada o çakının yer ile buluştuğunda çıkardığı ses yankılandı; sonsuza kadar o odada kalmaya mahkûm oldu, aynı benim gibi… Korkuyla çevirdim kafamı. Karşımda dev olarak tanımlayabileceğim iri, kaslı ve sert görünüşlü bir adam vardı. İlk gördüğümde küçük dilimi yutacak olmama rağmen ben inanıyordum, bu sert görünüşün ardında yumuşacık bir kalp vardı.

‘’Birine mi bakmıştınız?’’ diye sordum titrek bir ses tonuyla. Beni süzdükten sonra parmağı ile yerdeki çakıyı işaret etti. Onu, onu istiyorum dedi fısıldayarak. O çakı benim hassas noktamdı fakat belli etmedim bunu. Önce sorgulamaya karar verdim, bakalım asıl isteği neydi. Ne için istediğini sordum, boğazını işaret etti ve kesermiş gibi yaptı. Cevap vermeyerek ardından mantıklı bir açıklama bekledim. En sonunda beni anlayarak içinde olduğu durumu anlattı. 5 yıldır tıkılı kaldığı bu odaya ilk defa kesici bir alet gördüğünü, bitmemiş bir işi halledeceğini söyledi. Böyle bir şeye ortak olamazdım fakat böylesine bir adama da karşı çıkmak akıl kârı değildi. Ben de kabul ettim ve yerdeki çakıyı ona doğru ittim.

Bu yerin neresi olduğunu hâlâ anlayamamıştım fakat yüksek güvenlikli bir yer gibi görünüyordu. Bunun aksine benim çakımın bu yere girebilmesi şok ediciydi. O sırada koğuşların birisinden ufak bir çığlık koptu ama herkes her şey yolundaymış, bu çok sıradanmış gibi davranıyordu. Sesi takip ederek o koğuşa gittim. Benim çakımı alan adam bir çocuğun boğazına doğru benim çakımı doğrultmuştu. Gözlerime inanamadım ve ağzımdan o kelimeler fırladı: ‘’Sakın ona dokunma!’’. Bunun üstüne bana dönen gözleri hissedebiliyordum, sanırım son hislerimdendi bu. Adam bana doğru yaklaştı ve çakıyı koluma doğru savurdu. Elimi oraya götürdüğümde 1-2 damla kan elime bulaştı fakat ben hâlâ zavallı çocuktan alamıyordum gözlerimi.

O sırada karnımda hissettiğimknife on the floor ile ilgili görsel sonucu sızı bilincimi kaybetmeme sebep olmuştu fakat hatırladığım tek bir şey vardı, o çakının çocuğa saplanması… İşte o an göğsümde oluşan acı tarifsizdi, kendi canımı bırakmış çocuğun canını düşünüyordum. Birkaç saat sonra çocuk ve beni koğuşta bulduklarında ikimizin kanı birbirine karışmış, oda kan gölüne dönmüştü. 70 yıl önce dedemin yaşadığı olayın aynısını yaşayarak hayata veda etmiş oldum.

(Visited 48 times, 1 visits today)