Yapılan birçok araştırmada, tükettiğimiz besinler vücudumuzun metabolik enerji ihtiyacını sağlamakla birlikte, zihnin de dahil olduğu çoğu beyin fonksiyonunu etkiler. İnsan psikolojisinin ve davranışlarının da direkt olarak vücudumuzdaki hormonların salgılanması ile doğrudan ilişkili olduğu görülmüştür. Bunun en büyük nedeni kişinin beslenme alışkanlığından kaynaklanır. Diyet ve duygular arasındaki bağlantı, beynimiz ile genellikle “ikinci beyin” olarak adlandırılan sindirim sistemimiz arasındaki yakın ilişkinin bir sonucudur. Gastrointestinal sistemimiz sürekli olarak bağırsaktan beyne mesajlar taşıyan nörotransmiter olarak adlandırılan kimyasalların üretimini etkileyen milyarlarca bakteriye ev sahipliği yapar. Sağlıklı besinler tüketmek, “iyi” olarak sınıflandırabileceğimiz bakterilerin büyümesini teşvik eder ve bu da nörotransmiter üretimini olumlu yönde etkiler. Öte yandan, sürekli abur cubur tüketilen bir diyette, bu kimyasalların üretimini engelleyen bir iltihaplanmaya neden olabilir. Nörotransmitter üretimi iyi durumda olduğunda, beyniniz bu olumlu mesajları net bir şekilde alır ve duygularınız bunu yansıtır. Ancak üretim ters gittiğinde, ruh haliniz de ters gidebilir.
En genel bir ifade olarak, sağlıklı yiyeceklerden oluşan bir diyete bağlı kaldığınızda, kendinizi daha az ruh hali dalgalanması, genel olarak daha mutlu bir görünüm ve gelişmiş bir odaklanma yeteneği için hazırlamış oluyorsunuz. Çalışmalar, sağlıklı beslenmenin depresyon ve anksiyete semptomlarına yardımcı olabileceğini bile bulmuştur. Sağlıksız diyetler, bunama veya felç riskinin artmasıyla bağdaştırılmıştır. Özellikle, insan psikolojisi ve ruh haline etkisi görülen bazı besinler; kafein, karbonhidrat, çikolata, triptofan, folik asit ve şekerli besinlerdir.
Dünyanın en çok tüketilen içeceklerinden biri olan kahve ve çayın içerisinde bulunan kafeinin, uyandırıcı ve dikkat artırıcı özelliği vardır. Ek olarak anksiyetenin etkilerini hafifletir, fazla tüketilmediği sürece yorgunluk ve baş ağrısı hissini önlemektedir.
Karbonhidratlar kan akışını hızlandırır, bu sayede dingin ve sakin kalmamızı sağlar. Aşırı düşük karbonhidratlı diyete sahip insanların, depresif ruh haline yatkınlıklarının yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Karbonhidrat eksikliği belirtilerinde halsizlik ve unutkanlık yer alır.
Yiyeceklerin psikolojik etkilerine güzel bir örnek olan triptofan, mutluluk hormonu olan serotonini artırır. Yumurta, ceviz, yulaf ve peynirde yüksek oranda bulunur. Ayrıca uyku bozukluklarında ve depresyonda vücuttaki triptofan oranı düşer.
Vazgeçilmezimiz olan çikolata, az miktarda tüketildiğinde kalp sağlığına yardımcı olmakla beraber %75 oranında bağırsaklarımızda, %25 oranda ise beynimizde serotonin hormonunun salgılanmasını sağlar.
Folik asit yetersizliği, serotonin azalmasına, hatta depresyona sebep olmaktadır. Depresyonlu hastaların diğer insanlara oranla daha az folik asit miktarına sahip oldukları ispatlanmıştır. Ispanak ya da bir portakal suyu folik asit dengesini düzenlemeye yardımcı olmaktadır. Özellikle hamilelik sürecinde anne ve bebek sağlığı için pozitif etkileri olduğu gözlemlenmiştir. Koyu yeşil yapraklı sebzeler, pancar, portakal, greyfurt ve tam buğday yüksek oranda folik asit bulunduran besinlerdir.
Glisemik indeksi yüksek olan gıdalar, özellikle şeker ve beyaz unlu gıdalar, kan şekerini aniden yükseltip azaltabilir. Bu dengesizlik sonucunda vücut strese girer. Tatlı bir şeyler yenildiğinde lezzetten dolayı mutlu olunduğu zannedilir ancak gerçekte bu gıdalar vücuttaki stresi arttırır ve uzun vadede mutsuzluk gelir. Glisemik indeksi yüksek besinlere örnek olarak tatlılar, beyaz ekmek, beyaz unlu bisküviler, pastalar ve tatlılar sayılabilir.
Beslenme şeklimiz bizi fiziksel olarak etkilediği kadar psikolojik ve zihinsel olarak de etkilemektedir. Sonuç olarak kişinin sağlıklı bir vücuda ve psikolojiye sahip olabilmesi için tükettiği besinleri doğru seçmeli, kendisini neyin ne şekilde etkileyeceğinin bilincinde yaşamalıdır.