Beslenme, insanın temel fizyolojik ihtiyaçlarının başında gelir. Sağlıklı olabilmek için yeterli ve dengeli beslenmek gerekir. Yapılan çoğu araştırmada, tükettiğimiz besinlerin vücudumuzun metabolik enerji gereksinimini sağlamakla birlikte, zihnin de dahil olduğu birçok beyin fonksiyonlarını etkilediği, insan davranışlarının ve psikolojisinin de direkt olarak vücudumuzdaki hormonlarla alakalı olduğu görülmüştür. Yani beslenme alışkanlığımız ve psikolojimiz arasında oldukça güçlü bir bağlantı vardır ve dengeli beslenme ruh sağlığımız için de oldukça önemlidir.
Özellikle sabah kahvaltısı yaparak güne başlamanın daha enerjik ve pozitif hissetmemize katkısı vardır. Bunun sebebi ise kan şekerinin dengede kalmasıdır. Yani kahvaltının günün en önemli öğünü olması çok da yanlış bir tabir değildir. Çünkü aç kalan vücut stres hormonlarını tetikleyerek agresif olmamıza ve güne yorgun başlamamıza neden olur.
Beslenme biçimimiz hislerimize göre davranışlarımızı etkilese de bazen duygu durumumuz da beslenme düzenimizi etkileyebilir. Örneğin, stres altındayken çoğu kişi, yaşanılan duygusal yoğunluğa bir tepki olarak, kendini rahatlatan ve stresi azaltan yiyecek bulma arayışına gider. Yani, karbonhidrat oranı yüksek olan besinler, yağlı yiyecekler ve tatlılar tercih edilir. Bunun sebebi ise, bu gıdalar tüketildikten sonra beynin ödül merkezinin uyarılması ve strese karşı verilen tepkilerin azalmasıdır. Bu nedenle stresin etkisini azaltabilmek için vücut bu tarz besinler tüketmeye yönelir. Karbonhidratlar kan akışını hızlandırır, dolayısıyla dingin ve sakin kalmanızı sağlar, aynı zamanda vücutta serotonin ve endorfin hormonlarının yükselmesini sağlar. Kakaonun içerisinde bulunan biyoaktif besin bileşenleri ve magnezyum da vücutta serotoninin artmasını sağlar. Serotonin mutluluk, canlılık ve zindelik veren önemli bir nörotransmiterdir. Yeterli miktarda serotonin salgılanması mutlu, huzurlu ve güvende hissetmenizi sağlar. Düşüklüğünde ise depresif, endişeli, negatif, karamsar ve huzursuz hissetmenize yol açar. Bu nedenle kişi stres altındayken besin seçimini bu şekilde yapmaktadır. Çikolata aynı zamanda endorfin salgılanmasını ve içerdiği phenethylamine (PEA) ile sinir sisteminin uyarılmasını da sağlar. Böylelikle pozitif ruh halinize katkıda bulunur.
Tabii ki yediğimiz besinler ruh sağlığımızı sadece olumlu yönde etkilemiyor. Gün içerisinde tükettiğimiz zararlı yiyecekler önce fizyolojik sağlığımızı etkiliyor, ardından da depresyon başta olmak üzere birçok psikolojik sıkıntıya neden olabiliyor. Örneğin, günlük kahve tüketiminin psikolojimiz üzerinde rahatlatıcı ve pozitif etkileri vardır. Yorgunluğu azalttığı, enerji verdiği, uyanık kalma süresini uzattığı ve odaklanmayı arttırdığı bilinmektedir. Fakat günlük kahve tüketimi arttığı zaman stres hormonlarında artışa sebep olacağından sizi gergin, sinirli ve aşırı tepki veren birisine dönüştürebilir. Aşırı kahve tüketimi uykusuzluğa, çarpıntı ve el, ayak titremesine yol açabilir. Fazla tüketilen kafein miktarı depresyon ve kaygı bozukluğu riskini de arttırmaktadır. Şekerli ve beyaz unlu besinler kan şekerini aniden yükseltip azaltabilir. Bunun sonucunda vücut strese girer. Tatlı bir şeyler yenildiğinde ise lezzetten dolayı mutlu olunduğu zannedilir ancak aslında bu gıdalar vücuttaki stresi arttırır ve uzun vadede mutsuzluk getirir. Süt intoleransı olan bireylerde de süt ve süt ürünleri tüketiminin de çeşitli problemlere yol açtığı bilinmektedir.
Sonuç olarak, beslenmenin tek başına psikolojik hastalıklara sebep olduğunu ya da iyileştirdiğini söylemek mümkün değildir. Fakat yapılan araştırmalar beslenmenin psikolojimiz üzerindeki etkisini göstermektedir. Ruh sağlığımız ve fiziksel sağlığımız ayrılmaz bir bütündür. Yeterli ve dengeli beslenmek ruhsal ve bedensel sağlığımız için temel bir gerekliliktir.