Ben her zaman hayattan zevk alan, her günümün çok değerli olduğunun farkına varan bir kız çocuğuydum. İnsanlar arasından en çok konuşulan özelliklerim bunlar. Her sabah evdeki herkesten önce kalkar, sabah sporumu yapar, ardından kahvaltı hazırlardım. Her zaman olduğu gibi, Golden köpeğimiz Lexa da bana yardım ederdi. Kardeşim Can da uyanır uyanmaz bakkala gider taptaze günlük ekmek alırdı. Ailemse sabah kahvaltı etmeden direkt iş için yola çıkarlardı. Kardeşim ve ben buna alışmış olacağız ki ev işlerini beraber yapıyoruz. O masayı toplarken, ben de bulaşıkları yıkıyorum. Artık bu işler bizim rutinimiz haline geldi.
Her şeyi topladıktan sonra zaten giyinik olan okul formalarımızla okul yolunu tutardık. Okulumuz yakın olduğundan servis kullanmıyor, yürüyorduk. Geç kalmadıysak, yoldaki sokak köpeklerine biraz mama verip öyle yolumuza devam ederdik. Hayvanları mutlu görmek, bizi de mutlu ediyordu. Yeni okulumuza alışmak benim için zor olmamıştı, sonuçta yaşım büyük. Ama kardeşim için zordu. Zorbaların fazlaca olduğu bu dönemde aslında her çocuk için alışma süresi değişiyor. Okulda üçüncü ayımız olmasına rağmen o bazenleri okula hiç gitmek istemiyor, hatta ağlıyordu. Ama ben ona her şeyin daha iyi olacağını sürekli hatırlatıyordum. Sonuçta böyle gidemez, giderse geleceğini çok etkilerdi. Sıradan bir gün sabah kahvaltı hazırlarken yanıma gelip “Akşam çok önemli bir konu konuşmamız gerekiyor. Sen, annen ve ben.” demişti. Ben de içimden “Kesin kimya sınavımdan dolayı bana kızacaklar.” diye geçirdim. Okulumuz bitmiş ve kardeşimle eve dönerken aklımdan sürekli akşam konuşulacak olan konuda neler diyeceğimi düşünüyordum. Hatta bir ara öyle bir dalmıştım ki neredeyse yolun üstüne düşüyordum. Eve geldikten kısa bir süre sonra annem ve babam da işten dönmüşlerdi. Babam bana kaş göz işareti yaptığında Can’a “Sen boyama yapmaya devam et, ben birazdan geleceğim.” dedim. Annem, babam ve ben mutfak masasına oturduğumuzda ben hemen savunmaya geçip “Anne, baba gerçekten çok özür dilerim. O kimya sınavına yeteri kadar çalışmamıştım, lütfen bana kızmayın.” Annem ise “Öyle bir şey değil tatlım, çok daha farklı.” dedi.
İkisine de şaşkınlıkla baktım, ne olabilirdi ki? Biraz sessiz kaldık sonra babam “Kızım, şunu bilmeni istiyoruz ki, seni çok seviyoruz ve asla bırakmayacağız. Ama bunu sana söylemek zorundayız. Hani bize hep sorardın ya saç rengimizin, ten rengimizin neden farklı olduğunu. Farklı çünkü, sen bizim çocuğumuz değilsin, biz seni evlat edildik.” Şoka girmiştim. Yani onlar benim gerçek ailem değil miydi? Canımdan çok sevdiğim kardeşim, öz kardeşim değil miydi? Çok düşünmeden onlara “Hiç önemli değil, ben hayatım boyunca sizi hayatımın kahramanları olarak gördüm, siz benim ailemsiniz.” dedim bir yandan ağlarken. Sonra birbirimize sarılıp beraber ağladık. Biyolojik ailemi hiç tanımadım, ama şundan eminim ki benim gerçek ailem bu aileydi.