Birey olarak ne zaman var olmaya başlıyoruz ne zaman başkası olmaktan vazgeçiyoruz acaba?
Bebek anne karnında annenin bir parçası olarak büyümeye başlıyor. Doğum gerçekleştiğinde anneden fiziksel olarak ayrılmış olsa da kendini hala daha anneyle birlikte algılamaktadır, taa ki yürüyene kadar. Artık kendi ayakları üzerinde durabilmekte, annesi gelmese de başka yönlere gidebilmektedir.
“Teribble two” denen dönem ebeveynlerin çocuğun kendi olma çabası nedeniyle yaşadığı çatışmaya koyduğu isimdir. Bizler var olmaya çalışırken anne babalarımız bu dönemi dehşet verici bulmaktadır. Bıkkınlıklarından, sabırlarının zorlanmasından, yorgunluklarından bahsederler. İlk kendimiz olma çabası bu dönemdedir. O dönemde kendini ifade etmesine olabildiğince müsaade eden kişiler için ergenlik çok daha kolay geçecektir. Ama eğer bu fırsatı elde edemediysek ikinci kendimiz olma çabası dönemi olan ergenlik dönemi biraz daha mücadele içerebilir.
Yetişkinler tarafından çoğu zaman isyankar, itaat etmeyen, kural tanımaz olarak yorumlanan davranışlarımız kuşaklar ve koşullar arası farklılıktan ortaya çıkan var olma çabasıdır. Bu dönemde yanlışıyla, doğrusuyla yaptıklarımız, yaşamımızda neyi yapmak isteyip istemediğimiz, kime nasıl davranmamız gerektiği, toplumsal kurallara uyumluluk gibi konularda sınandığımız bir dönemdir. Eğer bu dönemde başarılı ve istikrarlı ebeveynlerimiz, mentörlerimiz, öğretmenlerimiz ve belki de en önemlisi olan arkadaşlarımız olursa bizler de hayatta çok daha var olabiliriz.
Aile içinde çocuklar, kuzenler ve hatta komşu çocukları arasında, okulda sınıf arkadaşları arasında karşılaştırmaya çok maruz kalan kişiler o örnek gösterilen kişiler gibi olmaya çalışırlar. Aslında aileler, öğretmenler vb. örnekleyerek özendirip doğru davranışı teşvik etmeye çalışırlar ama fark etmeden kişiyi yok saymış olurlar. Bu da başkası gibi olmaya çalışma davranışını besler.
Medyanın hayatımıza girmesiyle birlikte hiç bilmediğimiz bir coğrafyada, hiç tanımadığımız insanları örneklemek, onlar gibi giyinmek, onlar gibi fotoğraflar çekilmek, onlar gibi eşyalara sahip olmaya çalışmak başkası olma çabasının belki de en yaygın şeklidir.
Her birimiz bize özel genetik yapımızla, doğar, çevresel faktörlerin ve sosyal yapının etkileriyle şekilleniriz. Farklılıklarımızın gücümüz olduğunu düşünmek yerine neden başkası olmaya çalışırız? Çünkü: Beğenilen ve takdir edileni kopyalayarak beğenilir olmak çok daha kolaydır. Çocukluk ve/veya ergenlik döneminde düşüncelerini ifade etmesine izin verilmeyen bireyler ne istediklerini bilemezler, bu da kolay yoldan başkasını taklit etmek olarak ortaya çıkar. Kendi davranışları, tercihleri yüzünden çok fazla eleştirilen, yeteri kadar takdir edilmeyen bireyler mücadeleden vazgeçerek başkasını tekrarlamayı seçebilir.
Sebebi her ne olursa olsun kendini yaşamayan, başkası olmaya çalışan kişiler hayatlarını boşa harcamış olurlar. Herkes siyah giyiyor diye en sevdiği renk yeşili giymeyenler, herkes kahve içerken çay istemeye çekinenler, operayı çok severken arkadaşlarının yanında operayı kötüleyenler, sohbetinden hoşlandığı arkadaşına sırf popüler kişiler sevmiyor diye selam vermekten çekinenler de bir başkasını yaşamıyor olsa da kendini de gerçekleştirememektedir.
Burada belki de yapmamız gereken “Bir insanda sizce olması gereken en önemli özellikler nelerdir?” sorusunu önce kendimize sormaktır. Bu sayede kendi doğrularımızı görmüş oluruz. Sonrasında da o doğrularımız ışığında kişisel tercihlerimizi özgürce ifade ettiğimiz bir benlik sürecine ilerleyebiliriz.
Başkasını tekrar etmediğimiz, kendi ışığımızda yürüdüğümüz günler geçirmek ümidiyle…