Ben bir mimar olsaydım şöyle bir park yapmak isterdim;
Salıncaklarının oturma yeri papatya ve menekşe şekilde olup, ipleri çiçek kokulu
olacak şekilde tasarlardım. Hatta rüzgârlı havalarda iplerin içinden minik simler
saçılırdı. Kaydırakta ise çocuklar kaydıkça içinden melodiler fışkırır, kaydırakta
eğlence eksik olmazdı. Atlıkarınca da atlar değil kahve fincanları şeklinde
olurdu.
Çocuklar oyun parkındayken anne ve babaları çocukları beklerken oturup
konuşabilecekleri küçük bir kafe olurdu. Değişik amaçlı kullanılmak için parkın
belirli yerlerine küçük mantar evler yapar, içlerine ipuçları saklardım ve eğlence
olsun diye bazen mantar evlerinin içinde etkinlikler düzenlerdim. Bizim parkın
belli yerlerine ülkemizde olmayan hayvanları tanımaları için heykellerini yapıp,
parkın köşelerine koyardım.
Aile büyükleri (anneanne, babaanne ve dedeler ) için bir örgü köşesi ve okuma
köşesi yapardım. Örgü köşesinin içinde bir sepet dolusu yün koyardım.
Parkın iki köşesine tırmanma duvarı ve bebekler için oyun alanı koyardım.
Ve parkın etrafını ağaçlarla, çiçeklerle ve çimenlerle doldururdum. Böylece
doğanın içinde, herkes eğlenerek ve temiz hava alarak çok güzel vakit
geçirebilirdi.