*Beep*Beep*Beep*
İnsanımın her sabah 6’da beni uyandıran işkence aleti çalıyordu. İnsanımın yatağında doğrulmasını avantajıma kullanarak yastığına uzandım. Yastığa iyice yerleşmiştim ve uykuya dalacaktım ancak o anda aşağıdan gelen sosis kokusu dikkatimi çekti. Mutfağa indiğimde insanımın babasını gördüm. Bacaklarına sürtünüp biraz sosis istedim. Bana baktı ve dolabın içinden kuru mama çıkardı. Bir tabağa kuru, tatsız, taş gibi mama döküp benim önüme; o lezzetli, bol soslu, içi yumuşak ama dışı çıtır çıtır olan sosisi kendi önüne koydu. Hoşnutsuzluğumu göstermek için miyavlamaya devam ettim ve kuru mamaya sırtımı dönüp oturdum. Ancak bu da bir işe yaramadı. İnsanımın babası yemeğini bitirip yukarı çıkarken umudum tükenmişti. Kuru mamayı yemek zorundaydım. Ancak tam o anda bir mucize oldu. İnsanım mutfağa indi. Beni ve dokunmadığım kuru mamayı görünce gülümseyip çiğ sosisi dolaptan çıkardı. Tabağıma iki parça sosis bıraktı ve ben bir saniye bile harcamadan yemeye başladım.
Bu yorucu sabahtan sonra dinlenmek üzere insanımın annesinin yatağına gittim. Yumuşak yorganın üstüne uzandım. Yatağa çıktığım anda insanımın annesi beni havaya kaldırdı ve sarılmaya başladı. Suratımı avucunun içine alırken “Bu nasıl bir surat? Utanmaz.” demeye başladı. “Çirkin seni! Oy çok mu tatlısın sen?” demeye devam ediyordu. Sanırım biraz kafası karışmıştı çünkü tatlı mı çirkin mi oluğuma karar veremiyordu. Konuşabilsem bu soruya sadece bir tane doğru cevap olduğunu söylerdim. Tabii ki tatlıydım.
Günümün yarısını uyuyarak ve yemek yiyerek geçirmekten gayet memnundum. Aslında arada da insanımın derslerini sabote etmeye gitmiştim. Ayrıca dışarıdaki şeftali ağacını üç kere tırmanmıştım ve bu günlük egzersiz için bana yeterdi. Az önce insanımın dünden kalan tavuk yemeğini bitirmiştim ve şimdi yalanarak temizleniyordum. Birden havaya kaldırıldım. Bu insanlar beni her gördüklerinde kaldırıp sevmeden duramıyorlardı. Ancak bu sefer beni bir çantanın içine koyuyorlardı. Etrafıma baktığımda insanımın babasını gördüm. Çanta, insanımın babası… Ne olduğunu birden anladım. Yine oraya gidiyorduk. Artık yola alışmıştım ve sırt çantasında seyahat etmek eğlenceliydi.
En sonunda gelmiştik. İnsanımın babası beni çantadan çıkarıp beyaz örtüyle kaplı, o garip metal masaya koydu. Ben bu arada biraz temizlenmek için patimi yalamaya karar verdim. Aniden miyavlayan bir ses duydum. Olduğum yerden sıçradım. Bu korkunç ses nerden geliyordu? İnsanımın babasının gülümsediğini gördüğümde şaşırdım. Bu korkunç ses neden ona komik gelmişti ki? Odayı gözlerimle taramaya başladım. En sonunda köşedeki kafesin içinde renkli bir kuş gördüm. Ses bu garip hayvandan geliyordu. İnsanlara kulak kabartmaya karar verdim. ‘ Bu da bizim papağınımız, Pas.’ dedi masanın diğer ucunda duran insan, ben onu iğneli insan diye adlandırmıştım. ‘Pas kediler gelince miyavlar, köpekleri gördüğünde de havlama sesi çıkarır.’ dedi iğneli insan. Bu garip hayvanın adı Pas’dı demek ki. Ne kadar tuhaf bir ad. ‘Miyaav!’ bu sefer ben bağırmıştım. Aniden enseme sokulan iğnenin acısı beni gafil yakalamıştı. Acıya son vermek çabasıyla çantamın içine koşmaya çalıştım ama beni yakalayıp daha fazla iğne soktular. Birincisinden sonra gıkım çıkmamıştı. En sonunda insanımın babası beni çantaya koydu ve kapıya yöneldi. Tam çıkmadan önce Pas’ın çığlığını duydum. Boğazının acıyıp acımadığını merak ettim.
En sonunda eve dönmüştük ve ben akşam yemeğimi yemiştim. İğneler beni yormuştu ve şimdi gidip insanımı bulmak istiyordum. Onu bir sandalyede siyah tuşları olan bir aletin başında buldum. Bunu çok kullanıyordu, her tuşa bastığında ekranda garip şekiller beliriyordu. Bu insanlar ne kadar gereksiz aletler kullanıyorlardı. İnsanımın yanına çıktım. Elini uzatıp boynumu kaşıdı. Ancak hala o aletle ilgileniyordu. Gidip aletle arasına girdim. Sonra tuşlardan gelen hoş bir sıcaklık hissettim. Belki de insanlar o kadar da gereksiz aletler kullanmıyorlardı. Tuşların üstüne yatmaya karar verdim. Bunu yaptığımda insanımın suratındaki dehşet beni şaşırttı. ‘Kıl kuyruk başka biryere oturamaz mıydın?’ dedi. ‘Miyav.’ burası gayet rahattı. Sembollerin olduğu ekrana baktım ve her bacağımı esnettiğimde daha fazla anlamsız semboller oluşuyordu. İnsanlar en sonunda eğlenceli bir kedi yatağı yapmıştı. İnsanım en sonunda rahatlayıp beni sevmeye başladı. Uykum gelmişti. İnsanım en sonunda yatağına yerleştiğinde ben de onunla birlikte yatağıma çıktım. Bacaklarının üstüne yatmaya karar vermiştim. Bu gün umduğumdan yorucu olmuştu.