Bu gün sabah gökkuşağında uyandım. Çok rahattı. Dün yattığım buluttan bin kat daha rahattı. Kahvaltımı yapmak için iki yüz metrelik binamdan aşağı paraşütle indim. Kahvaltımı yapmak için peynir avlamam gerekiyordu. Peynir ağaçlarının yanına uçtum. Tabii oraya gidene kadar bir sürü macera yaşadım. Peynir ağaçlarına vardığımda bir fareyle dövüştüm. Çünkü peynirimi vermiyordu. Ama bu fare kocamandı. O yüzden çok yoruldum. Peynirimi yedim. Annem beni benim yaşıtlarımın olduğu bir hapishaneye bıraktı. Bu hapisaneye bembeyaz bir uçan atla gitmiştik. Bu hapisanenin en sevmediğim yanı benim düşüncelerimi çok kısıtlamasıydı. Yaşıtlarımla da anlaşamıyordum zaten onlar benim dediğim şeyleri dinlemiyorlardı. Bana ” yalancı yalancı sana kimse inanmaz ” diyorlardı ama ben yalan söylemiyordum. Bana hapisanedeki görevliler hep bağırıyorlardı.onları hiç sevmiyordum. Neyse zaten hapisane belirli bir saate bitiyordu. Annem beni almaya gelicekti. Ama bu gün annem beni almaya geldiğinde çok garip bir şey oldu hapisane bekçilerinden biri onunla konuşmak istemişti. Çok şaşırmıştım. Annem hapisane görevlisiyle konuşmayı bitirince yanıma geldi ve beni beyaz ata bindirdi. Annem atla yaklaşık üç yüz saat ilerledikten sonra bana dönüp bu gün iki yüz metrelik evimize gitmeceğimizi beni hasta kapanı diye bir yere götürüceğini söyledi.
Hasta kapanını hatırlıyordum geçen sene anlım alev alınca götürmüşlerdi. Çok kötü bir yerdi. Anneme oraya gitmek istemediğimi söyledim. Bana gitmemiz gerektiğini söyledi. Bende ısrar etmedim aradan 4 yıl geçtikten sonra hasta kapanına vardık. Annem atı park etmek için yer aradı. On sene sonra anca yer bulduk. Neyse hemen ters merdivenlerden yukarı indik. Sonra bir yerde oturmaya başladık. Aradan iki salise geçmeden biri adımı seslendi. İçeri girdik İçerde bir kadın vardı bu toktor olamlıydı daha öce de görmüştüm onları. Sadece anlamadığım şey hasta değildim neden hasta kapanındaydım. Annem toktorla konuştu toktor benim beynimde hastalık olduğunu söyledi. Annemlerin bunu benden gizlediklerine inanamadım. Toktor bin iki yüz tane ilaç verdi. Sonra iki yüz metrelik evimize gittik. Sabah uçan halıda uyandım. Bu halı yüz milyon kat daha rahattı dün yattığım gökkuşağından. Annem odama girdi ve bana yüz tane ilaç verdi.
Beş dakika sonra uçan halı yok olmuştu yerinde tahta bir şeyin üzerinde kalın beyaz bir şey vardı. Anlamamıştım paraşütle atladığım yerde aşağı doğru tırtıklı bir zemin vardı. Ordan aşağı indim. Kahvaltı yapmak için peynir ağaçlarının olması gereken yere gittim beyaz bir dağ vardı ve beyaz dağ açılır kapanırdı. Peyniri buldum sonra yanıma bir köpek geldi ve peynirimi yemeye çalıştı Kahvaltımı yaptıktan sonra annemle dışarı çıktık dışarıda beyaz biçimsiz bir dikdörtgen vardı. Onun altında da yuvarlak bir kaç şey vardı. Anlamamıştım. Sonra hapisanenin olması yere gittim ama farklı bir bina vardı. İçeri girdim arkadaşlarım benimle dala geçti. Dediler ki “bakın bakın yine yalancı geliyor” Ama ben onlara ne demiştim ki. Sonra o binadaki işim bitti ve annem beni o ilginç beyaz şeyle almaya geldi. Bu dünyayı beğenmemiştim. Sanki düşünmemi engelliyordu. Ben hariç herkes bu durumdan memnundu. Ama ben bu dünyayı hiç beğenmedim atımı geri istiyorum.