Edward uyandığında başı zonkluyordu. Karanlık bir ortamdaydı ve hiçbir şey göremiyordu. El yordamıyla etrafında herhangi bir şey aradı fakat bulamadı. Odada bir ses yankılandı.
“Oyun başlasın…”
(Edward Nygma)
Bir anda ışıklar açıldı. Etrafını yeşil bir ışık aydınlatmıştı. Ve yeşil ile aydınlatılmış soru işaretleri duvarın her bir köşesinde vardı. Köşedeki hoparlörden bir adamın sesi duyuldu. Biraz ince ve eğlenceli bir sesti.
“Bana Bulmacacı diyebilirsin, Ed. Bugünkü oyunumuz aslında basit. Sana bulmacalar soracağım. Eğer bilirsen bu odanın kapısı açılacak ve bir sonraki odaya geçeceksin. Kaybedersen ise… Sağ bileğindeki alet seni öldürecek, elektrikle.”
Ses gülmeye başladı. Ed ise sakinliğini korumaya çalışıyordu. Ses konuşmaya devam etti.
“Odaların hepsini geçtiğinde benim bulunduğum yere geleceksin ve benim kimliğimi öğreneceksin.”
“Gelirim, ama tek bir şartım var. Seni bulduğumda, seni öldüreceğim!”
Ses tekrardan gülmeye başladı.
“O zaman ilk bulmaca geliyor. Beni çöz bakalım! Ben kocaman gemileri parçalayacak kadar güçlüyüm. Fakat Güneş en büyük korkumdur. Neyim ben?”
Ed bu sorunun cevabını biliyordu. İlk bulmaca olduğu için kolay olmalıydı.
“Sen buzsun.”
“Doğru! Sen buzları seversin Ed, hep sevdin.”
Ed’in bulunduğu odanın kapısı açıldı. Ed, sonraki odaya doğru yavaşlar adımlar attı. Fakat bu sırada düşünmekle meşguldü. Bu kişi, onun buzları sevdiğini nasıl bilebilirdi ki? İkinci odaya geldiğinde tekrardan ışıklar yandı. Aynı soru işaretleri burada da vardı.
“İkinci bulmaca geliyor. Beni çöz bakalım! Ben satın alınamam ama tek bir hareketle çalınabilirim. Bir kişi için değersizim fakat iki kişi için paha biçilmezim. Neyim ben?”
Ed garip bir şekilde bu bulmacayı da biliyordu. Neden sürekli bildiği bulmacaları soruyordu ki?
“Sen aşksın.”
“Doğru! Sen beni seviyorsun Ed.”
Bu cümle de Ed’in aklını karıştırdı. Ed onu nasıl sevebilirdi ki? İkinci odanın da kapısı açılınca Ed üçüncü odaya doğru ilk adımını attı. Bu odaların hepsi aynıydı ve Bulmacacı bu odaları hazırlamak için çok uğraşmış gibiydi.
“Üçüncü bulmaca geliyor. Beni çöz bakalım! Ben bir elmas tabağıyım. Ben parlayan bir ızgarayım. Ben, asla terk etmeyeceğin bir yerim. Neyim ben?”
Bu aşırı zor bir bulmacaydı. Fakat Ed, bu bulmacanın da cevabını biliyordu.
“Sen bir evsin.”
“Bu da doğru! Ben seninle aynı evde yaşıyorum, Ed.”
Bu cevap işleri daha da ilginç hale getirmişti. Bulmacacı, Ed’in bir komşusu olabilir miydi? Bu teoriyi düşünerek Ed, açılan kapıya doğru yürüdü ve dördüncü odaya girdi.
“Sona yaklaşıyoruz, Ed. Beni çöz bakalım! Ben her hareketini hissediyorum. Her fikrini biliyorum. Doğduğundan beri seninleyim ve ölene kadar da seninle olacağım. Neyim ben?”
“Sen yansımamsın.”
Bu da çok zor bir bulmacaydı fakat Ed için değil. Daha zor bulmacalar bekliyordu, hayal kırıklığına uğramıştı.
“Doğru! Ben senin yansımanım!”
Bu sırada dördüncü odanın kapısı da açıldı. Beşinci oda karanlıktı ve odanın ilerisinde arkası dönük bir silüet duruyordu. Bu kişi Bulmacacı olabilirdi. Ed ona doğru yürüdü. Bu sırada Bulmacacı ona son bulmacasını sordu.
“Ben, asla kaçamayacağın kişiyim. Ben, asla öldüremeyeceğin kişiyim. Kimim ben?”
Her şey artık Ed için daha mantıklı hale gelmişti.
“Sen, bensin.”
Bir anda odadaki ışıklar yandı ve Bulmacacı arkasını döndü. Yeşil bir takım elbise giymişti ve kafasında da yeşil bir şapka vardı. Elinde ise tepesinde soru işareti bulunan bir asa tutuyordu. Bu şekilde giyinen kişi ise, Ed’in ta kendisiydi.
“Doğru. Benim adım Bulmacacı ve ben senim, Ed.”
(Bulmacacı)
Bulmacacı, sağ tarafında bulunan butona bastı. Ed’in altındaki basamak bir anda açıldı ve Ed kendini boşluğa düşer gibi hissetti. Düştüğü zaman ise bayıldı. Ed, uyandığında başının zonkladığını hissetti. Karanlık bir ortamdaydı ve hiçbir şey göremiyordu. El yordamıyla etrafında herhangi bir şey aradı fakat bulamadı. Odada bir ses yankılandı.
“Oyun tekrar başlasın…”