Gelecek hakkında bugüne kadar o kadar fazla şey yazılıp çizildi ve teoriler oluşturuldu ki artık insan hangisinin olası veya hangisinin imkansız olduğunu ayıramamaya başladı. Kimi geleceğin bir mucize gibi bütün sorunlarımıza derman olup gelişen teknolojiyle hayatımızı kolaylaştıracağına, kimi de her şeyin daha da kötüye gideceğine, kaynaklarımızın bitip sefilliğin kenarında dolaşacağımıza inanıyor. Belki de uzaylılar tarafından ele geçirileceğiz! Bunu kimse bilemez, tabii eğer bir zaman makineleri yoksa… İşte burada devreye ben giriyorum. Bu tamamen varsayıma dayalı olan, hiçbir şeyi kesin olmayan teorilerden sıkıldım o yüzden kendi zaman makinemi geliştirdim. ismini de Latince “pardon” anlamına gelen Veniae koydum. Evet, isim koydum çünkü onunla artık çok içli dışlı olduk ona sadece makine diyemezdim. Neyse işin özü, şu anda siz bu blog yazısını okurken hatta ben bu kelimeleri yazarken çoktan geleceğe gitmiş ve dönmüş oldum.
Elimdeki imkanlarla çok profesyonel olmasa da ihtiyacımı karşılayan bir zaman makinesi yapmayı başardım. Zaman makinesi, gerçekten neden ben de bilmiyorum ama, sadece negatif enerjiyle çalışıyor. Tabii ki bunu fark etmem ilk başta uzun sürdü. Ne yazık ki birçok eşya kaybettim ve birkaç yan etkili kedim oldu. Merak etmeyin hepsine çok iyi bakıyorum ve mutasyonlu olsalar da sağlıkları gayet yerinde. Ve sonunda yan etkisi olmadan dönen bir kedi oldu. Her şeyi aynı yapmış olmama rağmen tek fark bu kediyi Veniae’ye koyarken kedi sanki ne olacağından haberdarmış gibi makinenin içine girmeyi asla istemedi ve onu oraya sokana kadar o kadar fazla boks darbeleriyle tırmık yedim ki haddi hesabı yok. Tek fark bu olumsuzluk olunca bu da beni özellikle buna odakladım. Uzun çalışmalarımın sonunda, anlayacağınız üzere sabrım övünebileceğim bir özelliğim değil, ben denemek istedim çünkü kediye bir şey olmuyorsa bana neden olsun ki, di mi? giderken Veniae’nin içini negtatif enerjiyle doldurdum. Sevmediğim hocaların fotoğrafları mı dersin, hatırlamak istemediğim anıları resmedip koymak mı dersin, her şeyi yaptım. Ve sonunda o kocaman mor , kırmızı çok klişe geldi, düğmeye bastım.
Doğal olarak daha önce böyle bir şey yaşamadığım için hem midemde kelebekler uçuşur gibi hem de ruhum birileri tarafından çekiliyormuş gibi hisler yaşadım. iki buçuk dakikalık bir sürenin ardından yolculuğum bitti ve geleceğe gelebilmiştim. Gerçekten bu makineyi yaparken zaten geleceğe ulaşacağımızı ve Veniae’ye hiç gerek kalmayacağını sanmıştım. İndiğim anda vücudumda bir gariplik var mı, bir yerimi kaybetmiş miyim diye baktım. Neyse ki her şey normaldi yalnız evim artık beyazlıktan oluşmaktaydı. Biraz ilerlediğim zaman aslında içinde bulunduğum yerin eski zamanları simülasyon olarak gösteren bir müze olduğunu anladım. Dışarıya çıktığımda insanlar bir yerlere ışınlanıyor, yürüyor ya da uçuyordu. Her yer bembeyazdı. Şaşırtıcı olan şey ise insanlar beni hiç garipsemedi o zamana ait olmadığım çok belli olmasına rağmen. Sonra düşününce orası gelecekse zaten zaman makinesi geliştirilmiştir o yüzden insanlar şaşırmıyordur diye düşündüm. Orada geçirdiğim süre zarfında insanlarla konuşarak edindiğim ve beni şaşırtan bilgilerden bir tanesi de, okul sisteminin kaldırılmış olması, çok üzücü biliyorum… İnsanlara gereken bilgiler belli bir yaşa geldiklerinde çocukken aktarılıyormuş ve daha sonra edinilen tecrübeler insanın kendisine bırakılıyormuş. Çocuğun beyni bu bilgileri sentezledikten sonra hemen çalışmaya alıyorlarmış böylece teknoloji çok daha hızlı ilerliyormuş. Şaka bir yana okulun olmaması bana göre doğru değil. Evet, gelecekte bir düzen oturtturmuşlar ama düşününce okulda kazanılan tecrübeleri ve hayat derslerini hiçbir yerde kazanamazsınız. Bunun dışında artık farklı devletler yokmuş. Onun yerine bütün ülkeler birleşip 1 devlet oluşturmuş. Bunun sebebi de teknoloji artık o kadar ilerlemiş ki savaşmak için nedenleri kalmamamış. Suyu bile laboratuvarda insanlar kendi üretmeye başlamış. Ayrıca gelişen teknolojiyle 1 koca kıtayı yok edecek güçte silahlar üretilmiş bunun sonucunda da ülkeler savaşa tutulursa her iki tarafın da kaybedeceğini anlamışlar sonunda… Gözlemlediğim şeylerden bir tanesi herkesin aynı duyguda olmasıydı. Etrafıma baktığım zaman insanlar şeffaf gibiydiler. Kimse ayrı bir duygu yaşamıyordu. Ortam sadece beyaz renginden oluşuyordu ve bu bir yerde ne kadar mutlu bir ortam gibi gözükse de aslında bir yerde de distopikti. Oysa şu anki dünyamıza baktığımızda herkesin farklı bir rengi var. Herkesin farklı bir düşüncesi var.
Geleceğin güzelliklerinin olmasının yanı sıra, görünüşte gözükmeyen fakat geçmişten gelen biri olarak baktığımızda derinde çok üzücü ve kötü özellikleri de vardı. Biraz vakit geçirdikten sonra evime döndüm ki neyse ki dönebildim çünkü orada kalmaya dayanabileceğimi sanmıyorum. Yaşadıklarımın etkisinde kalarak ve gördüğüm şeyleri düşünerek yatağa uzandım ve bir süre hiçbir şey yapmadım. Veniae’yi bir daha kullanacak olursam kesinlikle gelecek için değil, geçmiş için kullanacağım. Bunun bir nevi takipte kalın mesajı olduğu anlaşılmıştır diye düşünüyorum.