Ben Kimim?

Ben kimim? Bu sorunun cevabını belki de hayatımız her anında cevaplamak için çabalıyoruz. Kimi zaman kahve kuyruğunda kimi zaman küçücük bir çiçeği sularken kimi zaman da aynada kendi benliğimizle göz göze geldiğimiz zaman… Ama bu sorunun cevabını her gün farklı yanıtlayacağız çünkü insan değişen, değişmeye mahkum olan bir varlıktır aynı doğadaki her şey gibi. Kulağa çok klişe gelse de “Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir.” cümlesi bunun tam olarak karşılığı.

Değişen ve globalleşen Dünyada yaklaşık 8,5 milyar içinde kendimize yer edindirmeye, istediğimiz hayatları yaşamak için çabalıyoruz. Her zaman ve her koşulda istediğimiz şeyin daha iyisi, daha güzeli olacaktır ve bu da insanın içinde hırs duygusunun uyanmasına yol açar. Kontrol edilemeyen ihtiras duygusu da insanı olmadığı biri gibi bir davranmaya itebilir çünkü insan psikoloji toplum tarafından beğenilmek, onaylamak ister. Aslına bakarsak bu ve bunu gibi pek çok açıdan hayvanlarla benzer içgüdülere sahipiz. Hayvanlar da doğada kendi içinde yarış içindedir, bir aslan bir aslanı lider olmak için öldürebilir mesela. İnsanlar birbirlerini fiziksel olarak öldürmez toplumda, ruhlarını öldürür,sömürür.

Herkes birbirinden farklıdır ve ne mutlu ki bu farklılıklar bizi özel ve güzel kılar. O çok iyi enstrüman çalıyor diye senin de çok güzel enstrüman çalman gerekiyor belki de sen çok güzel şiir yazıyorsun… Birine benzemeye çalışmak demek kendi benliğimizi derinliklerimize gömmemiz demek kısacası yaşayan bir ölü olmak gibi. Son yıllarda, kullanımı oldukça artmış olan sosyal medya platformları da insanları bu fikirlere ister istemez yönletiyor çünkü insanların en güzel, en bakımlı olan hallerini görüyoruz ama bunların aynı zamanda olabilecek en yapay ortam olduğunu ne yazık ki göz ardı ediyoruz. Kimse oraya ağlarken ki kavga etmişken ki başarısız olduğu anını paylaşmıyor. Halbuki gerçek hayat toz pembe değil, bir sis bulutu gibi beyazlıklar siyahlıklar da barındırıyor.

Bu yapay ortam da bizi olmadığımız ve belki de olmak istemediğimiz kişilere dönüştürüyor. Örneğin, ben burnumu seviyor olabilirken, her ne kadar “toplum güzellik algısına” uymuyor olsa bile kendimle barışık olabilirken bile, sırf insanların baskısı yüzünden ameliyat olmaya itiliyor olabilirim ya da kilolu bir bireyin sırf 34 beden giymediği için toplum tarafından o diyetisyenden öbür diyetisyeni sürüklenişi de olabilir. Toplum bu kadar mükemmel değilken neden bizi ona göre “mükemmel” bir hale getirmek istiyor ki?

İşte bu yüzden, kendimize yapabileceğimiz en büyük haksızlık olmadığımız, olmak istemediğimiz birine dönüşmek ve dönüştürülmemize izin vermek. Topluma artık dur demeyi ve gerekiyorsa o yapay dünyadan uzaklaşmayı kendimize şart koşmamalıyız. Sen dümdüz yoldan gitmeyi doğru buluyorken, ben patikaları tercih ediyorsam bunda ne gibi bir problem olabilir ki, aksine o patikada binbir çeşit güzellikler, nadide çiçekler bulunuyorken ve belki de günün sonunda mis gibi bir havaya karşı denize çıkıyorsa…

(Visited 20 times, 1 visits today)