Bir sonbahar sabahı, herkesin okulda olması gereken sıradan bir gün. Bütün çocuklar öğle arasında yemeklerini yerken ben yaprakların süzülüşünü izliyorum odamdan. Ben de şu an okulun eski sıralarında oturup ders işlemeyi isterdim. Beni bu karanlığın içine sürükleyen şey geçirdiğim trafik kazası. O gün bugündür ayaklarım tekerlekler oldu. Diğer çocuklar gibi oyun oynayamadım, dans edemedim. Ama ailem bu dönemimde beni sarıp sarmaladılar. Her ne kadar bir kuş misali kafesimde kapalı kalsam da ben mutluyum. Kitap okumayı, odamda dışarıyı seyrederek kahve içmeyi seviyorum. Aslında evde kapana kısılmış değilim, ailem hafta sonları işe gitmedikleri için gezmeye çıkabiliyoruz ama bu özgür olduğum anlamına gelmiyor. Özgürlük yalnızca dışarıda istediğim gibi gezebilmek değildir; hür iradem ile istediğimi yapabilirsem, kendi hayatımın denetimini ele geçirebilirsem bu özgürlüktür. Lakin ben bunların hiçbirini gerçekleştiremiyorum. Daha temel ihtiyaçlarımı bile kendi başıma gerçekleştiremezken istediğim gibi hareket etmek benim için üstüne kapatılmış demir kapıyı açamayacağını bildiğin halde zorlamaktır. Boşuna harcanan bir çabadır yani. Gün boyu hayal dünyamda bir o yana bir bu yana savruluyorum. Okuldan geldiği zaman kardeşimle uzun uzun sohbet ediyoruz. Bana derslerde ne işlediklerini anlatıyor. Konuşurken gözlerinin içi gülüyor resmen. Ben de ona özeniyorum, normal olduğum bir dünyanın düşünü kuruyorum.
Yine birbirinin ardı olan günlerden biriydi. Sabah kalktım, biraz müzik dinledikten sonra annemin hazırladığı kahvaltıyı yedim. Saat üçe kadar evde kendimle baş başa kalıyorum. Yemeğimi yedikten sonra kahvemi alıp dışarıyı izlemeye başladım. Yan komşunun küçük çocukları evden fırladılar ve baharın gelişini kutlayan kuşlar gibi etrafta koşmaya başladılar. Onları izlerken birkaç damla gözyaşının yanaklarımı ıslattığını hissettim. Evet, herkese ne kadar mutlu olduğumu dile getirsem de içten içe kendimi yiyordum. Dikkatimi biraz dağıtmak için kitap okumaya karar verdim. Kitap okurken zaman sular seller gibi akıp geçti. Hevesimi aldıktan sonra saate baktım. Kardeşimin gelmesine az kalmıştı. Onun için yemeğimi ısıttım ve gelmesini beklemeye başladım. Ardından kardeşim geldi, yemek yedikten sonra başladık sohbet etmeye. Konuşmaya o kadar dalmıştık ki annemin geldiğini duymamıştık. Annem sessizce yanımıza yaklaşıp ikimizi de öptü. Ona dönüp gülümsedim. Babamın da gelmesiyle yemeğe oturduk. Keyifli bir akşam yemeğinden sonra televizyon izledik. Sıkılınca sessizce odama çekilip hayallerimle baş başa kaldım. Tam o sırada bir cümle belirdi aklıma: “Bir bulut olsaydım hayatım nasıl olurdu?” Gerçekten başta saçma gelse de ciddi bir soruydu bu. Bulutlar her yerdedir, nereden bakarsanız bakın onlar hep gökyüzündedir. İstedikleri yere gidebilirler. En önemlisi onlar özgürlerdir tıpkı benim olamadığım gibi. Ben de bir bulut olsaydım insanlar beni fark ederler miydi? Onlar gibi özgürce, dilediğim gibi dolaşabilir miydim? Bunları düşünürken uyuyakalmışım.
Rüyamda uçsuz bucaksız bir ovadaydım. Gökyüzü masmavi, çimenler yemyeşil… Yanımdan birkaç kuş geçti. Yere baktığımda tekerlekli sandalyesinde hareket eden bir kız değil, kendi ayakları üzerinde duran güçlü bir kızdım. Sevinçle koşmak istedim. Hayatımda ilk defa böyle hissediyordum. Yanımdan geçen kuşların peşine takıldım, var gücümle koşmaya başladım. O kadar hızlanmıştım ki önümü göremiyordum. Tam o sırada ayağım takıldı ve yere düştüm. Bacaklarıma baktığımda kanlar akıyordu. Canımın acıdığını hissettim ve ağlamaya başladım. Fakat ağlamamın sebebi mutluluktandı. Yeniden ayağa kalktım ve dilediğimce koştum. Enerjim bittiğinde etrafı bir sisin kapladığını fark ettim. Ellerime baktım, yavaş yavaş yok oluyordum. İlk başta korktum. Kısa bir süre sonra bir buluta dönüştüğümü anladım. Kulağa saçma gelse de artık özgür bir bulut olmuştum. Kendimi bir tüy kadar hafif hissettim, bu anın hiç bitmemesini diledim içimden. Kısa bir süreliğine de olsa kalbimin beni sürüklediği yerlere gitmek istedim. Düşüncelerimi, duygularımı her tarafa yaydım bu kısa yolculuğumda. Evet, belki ben özgür olamayacaktım ama benim fikirlerim yayılacak, benim yerime gezecekti. Uyandığımda sabah olmuştu. Eğer bir bulut olsaydım gökyüzünü satın alırdım, sonsuza kadar bana ait olması için.