Belalı Misafir
Suyun içinde hareket etmekte zorlanarak yavaş adımlarla kumda ilerlemeye devam ettim. Islandığı için ağırlaşmış saçlarımı gözlerimin önünden çekerken saatlerdir yüzdüğüm denizin tuzlu tadıyla yüzümü buruşturup sanki yıllardır susuzmuşçasına gözüme kestirdiğim suyu içmek için hızımı arttırıp eşyalarımın yanında duran şişeye ulaştım. Burası uzun zamandır yalnız kalmak istediğimde geldiğim, henüz işletmeler tarafından keşfedilmemiş enfes bir koydu. Yeşilliğin geniş kayalıklarla denize birleştiği bu huzurlu ortamın havasını içime çekip yere serdiğim havlumun üzerine oturarak etrafımı izlemeye başladım. Her buraya geldiğimde kendimi adeta filmlerde gibi hissetmekten alıkoyamıyordum. Sakince çantama uzanıp dalgaların kayalara çarpmasıyla çıkan, insanın bütün negatif enerjisini alıp götüren doğal müziğe karşı kitabımı okumaya başladım. İşte günlerdir aradığım huzur buydu.
Güneş turuncuya dönmeye başlarken günün akışına ters bir ses duydum ağaçların içinden gelen. Kitabımı hızlıca kapatıp arkamı döndüm ve bozuk gözlerimi neredeyse göremeyene kadar kısıp etrafa bakarken ne olduğunu anlamayı denedim. Derin bir nefes alıp kafamı gökyüzüne kaldırdım. Kendime duyduğumun bir hayvandan başka bir şey olamayacağını hatırlatırken sakinleşmeye çalıştım. Ağaç yapraklarının hışırdaması ve kuş seslerine odaklanırken kısa bir süreliğine kaçan huzurumun tekrar beni sardığını hissettim. Yüzüme yerleştirdiğim gülümsemeyle güneşin batışını izlemeye başladım. Günün en güzel saatleri ya gün batımı ya gün doğumuydu benim için, gökyüzünün adeta bir ressamın paletindeki en güzel renklerle özenerek boyanmış hali bana yaşamanın ne kadar özel bir şey olduğunu hatırlatıyordu.
Aniden gelen silah sesiyle yerimde sıçradım. Sanki bu ses içimde uzun süredir uyuyan hisleri uyandırmıştı. Ellerim titremeye başladı ve gözlerimin önünden yıllar önce yaşadıklarım film şeridi gibi akıp geçti. Hızla eşyalarımı toparlayıp ormanın içinden geçen yolun kenarına bıraktığım bisikletimin yanına yürüdüm. Eşyalarımı sepete yerleştirirken tekrar gelen silah sesiyle kalbim yerinden çıkacakmışçasına atmaya başladığında artık çabuk olmam gerektiğini anlayıp bisikletimi sürmeye başladım. Bütün kabuslarım aklıma gelmeye başlamıştı ve bu beni daha çok germekten başka bir işe yaramıyordu. Hava iyice karardığında ıssız yollarda pedalları çevirmeye devam ettim. Hızımı arttırmaya devam ediyordum ki bir anda yola atlayan adamı görmemle frenlere asıldım. Çarpmama santimler kalmışken ne ara kapattığımı bilmediğim gözlerimi korkarak açıp karşımda duran uzun boylu çocuğa aslında adam değil benim yaşlarımda biri olduğunu idrak ederek baktım. Bir eliyle kanayan omzunu tutuyordu ve zar zor nefes aldığını anlamak hiç de zor değildi. “Gitmen lazım, geliyorlar.” Dedi tedirgince etrafına bakarken. Dediğini duymazdan gelirken ağzımdan zorla çıkarttığım kelimeler “Yaralısın. Seni yalnız mı bırakıyım?” oldu. Bana gözlerini devirip bisikletimin arkasına bindi. “Madem belaya meraklısın, sür.”
Yol boyu sorduğum yüzlerce sorunun hiçbirine cevap alamazken bulunduğum durumun saçmalığına güldüm. Arkamda adını bile bilmediğim, kurduğu tek cümle “Hastaneye gidemeyiz.” Olan bir çocukla beraber mecburen evime doğru gidiyordum. Sitenin içindeki bisikletimi bağladığım parkın önünde durdum. “Bari ismini söylesen?” deyip yeşil gözlerine gözlerimi diktim. Aynı tedirginlikle tekrar etrafına bakıp “Barış.” Dedi. “Peki bana ne olduğunu anlatmaya ne dersin?” diye sordum. “Anlatmaya vakit yok. Eğer seninle geldiğimi gördülerse şu an bizi izlemiyor olma ihtimalleri yok. Sana gitmeni söylemiştim. Şimdi senin de başın belada…” diye hızlı hızlı konuşmaya başlamıştı ki onu kolundan tutup hızla eve yürümeye başladım. Sinirimin bozukluğundan dolayı sürekli gülüyordum ve bu gülmelerimin ne zaman ağlamaya döneceğini kestiremiyordum. Ne olduğunu bilmediğim absürt bir olayın içine düşmüştüm ve birazdan bir saat önce tanıştığım ve görünüşe göre belayla beraber gelen birini evime sokacaktım. Ev anahtarlarını cebimde ararken olanları düşünmeden duramıyordum. Kapıyı açtığımda ise daha büyük bir sürpriz! Kendi evimde tanımadığım birden fazla yüz ve tek duyduğum ise “Buradalar.” Oldu.