Her geçen gün, dünyamız daha da gelişiyor. Çaresiz veya çözümsüz olarak nitelendirilen hastalıkların tedavisi bulunuyor, yaşanması imkânsız olarak nitelendirilen bilimsel olaylar yaşanılıyor. Bu gelişmelerle birlikte de insanlardan daha fazla yetenek ve daha fazla beceri bekleniyor. Bu kadar hızlı gerçekleşen gelişmelere rağmen hala bazı tabular etkisini sürdürmekte.
Tarihi incelediğimiz zaman kadının erkeklerden daha az değer gördüğünü ve daha az hakka sahip olduğunu kolayca görebiliyoruz. Kadınlar istediklerini rahatlıkla yapamıyor, yapmaya çalıştıklarında ise cezalarla karşılaşıyorlardı bu dönemlerde. Kısaca ataerkil bir toplum yapısı söz konusuydu. Erkekler toplumda daha fazla söz hakkına sahiplerdi. Bu durum da kadınları eğitim ve meslek gibi birçok konuda etkiledi. Günümüzde hala ataerkil toplum yapısının kalıntılarını görebiliyoruz. Kadınlar günümüzde bile ayrımcılığa maruz kalabiliyor. Özellikle ayrımcılık durumu, coğrafyaya göre de azımsanamayacak derecede değişiklik göstermekte.
Bazı, geleneklerine ve yeniliklere açık olmayan toplumlarda bu tabuları daha net bir şekilde görebiliyoruz. Değişimi kabul etmeyen ve “eskiler en iyisidir” düşüncesiyle hareket eden insanlardan dolayı da herhangi bir gelişme yaşanmıyor bu toplumlarda da kadınların önündeki en büyük engellerden biri eğitim, devamında ise meslek bulmak oluyor. Her geçen gün işverenler daha da ince eleyip sıkı dokumakta iken artık eğitim olmazsa olmaz haline gelmiş durumda. Bu durumda da bırakın liseyi, üniversite eğitimini tamamlamamış insanlar bile iş bulamamakta.
Bu durumdan yola çıkarak insanın özellikle de kadınları doğduğu yerin ciddi bir öneme sahip olduğunu düşünüyorum. Açık fikirli toplumlarda bir birey olarak ayrım yapılmaksızın kişisel gelişimimizi tamamlamak ve kariyer yapmak çok çok daha kolayken kapalı görüşlü ve geleneklerine bağlı toplumlarda bir birey olarak da özellikle kadınların gelişmesi oldukça zor olmakta. Bundan dolayı kadınlar doğdukları coğrafyaya bağlı olarak hayallerine ulaşmaları için normalde sarf etmeleri gereken eforun oldukça üzerinde bir uğraş sergilemeleri gerekiyor.
Geleneklere bağlı olarak uygulanan bu sıkı uygulamalardan kaçmaya çalışan kadınlar da olsa da çevrelerinden gelen ciddi tehditlerle ve zorlamalarla karşılaşıyorlar. Her şeyi göze almış kişiler ise zaman zaman ekonomik ve politik olaylardan dolayı bulundukları coğrafyayı ve çevrelerini değiştiremiyorlar. Vize, pasaport ve para gibi engellerden dolayı daha açık görüşlü toplumlara yerleşemiyorlar.
Böyle bir durumla karşılaştığımızda, toplum olarak üzerimize düşen bu kişilere olabildiğince yardım etmek ve destek olmak. Yakın çevrelerinden onlara karşı gelen baskılara göğüs germelerine yardımcı olmak ve acılarını hafifletmek. Toplumsal olaylarda bireyler her ne kadar “ben tek başıma bir etkide bulunamam” düşüncesine kapılsalar da toplumsal olaylar damlaya damlaya göl olur mantığıyla gerçekleşir. Sadece bir kişi rahatsızlığını dile getirip başka mağdurların da sesi olabilir. Bu şekilde de aynı fikre sahip olan insanlar toplanarak gerçek bir fark ve etki yaratabilirler.
Sonuç olarak, kimi insanlar özellikle de kadınlar doğdukları coğrafya sebebiyle belli kısıtlamalara maruz kalabilirler ve bu kısıtlamalar onların bütün hayatını etkileyebilir. Bu kişilere yardımcı olmak ve destek olmak ise toplumsal olarak gelişmeye ve adaletin sağlanmasına sebep olacaktır. Bu konulara karşı her birey sorumlu, yeterli hassasiyeti göstererek ve duyarlı bir şekilde yaklaşmalıdır.