Soğuk bir kış günüydü, kar yağmasa bile sisli hava görüş mesafemizi kısaltıyordu. Ben ve en yakın arkadaşım Doğa birbirimiz kaybetmemeye çalışarak yurda doğru yürüyorduk. Otobüsü kaçırdığımız için kendime kızıyordum ve soğuk havanın da bir yardımı dokunmuyordu.
Yurda vardığımızda odamıza geçtik yavaşça. Sırtımızdaki çantaları yataklarımıza attıktan sonra duş almak için banyoya gitti Doğa. Ben de boş boş durmak yerine teslim tarihi yarın olan ev tasarımımı bitirmek için masaya geçtim, son sınıf mimar öğrencisiydik ikimiz de. Aslında bir şirket kurup başına geçmek en büyük hayalimizdi ancak şu anki ekonomik durumumuz buna uygun değildi.
Doğa banyodan çıktı ve yanıma geldi, bu tasarımında onun da düşüncelerini hesaba katmıştım. Belki şu an çizdiğim yapı gibi hem insanlar hem de diğer canlılar için kullanışlı yaşam alanları yapabilirdik. Yarım saat kadar uğraştıktan sonra çay almak için mutfağa gittim, dağınık olmasının yanı sıra çay yoktu bu yüzden demlemem gerekiyordu.
Çay demlenirken çizimimin başına bir şey gelmesin diye masaya döndüm. Gelecek vadeden bir çizimdi ve onunla -daha bitmemesine rağmen- gurur duyuyordum. Şu anki en büyük projem de diyebiliriz aslında. Hocamızın verdiği bu ödevi büyük bir özenle bitirmeye çalışıyordum ve Doğa ödevi teslim edeli günler oluyordu. Ne zaman bitirdiğini sorsam hep “Sen uyurken ben çizimler üzerinde çalışıyordum.” cevabını alıyordum ve başlarda mantıklı gelse de yurtta yaşadığımız için bunun pek de mümkün olmayacağını biliyordum ama yine de üstelemiyordum.
Çay olunca bir fincan almak için mutfağa döndüm. Çayımı alıp çizimin başına geçtim. Çizimi iki saatte bitirdim veyarın hocama göstermek için bir poşetin içine yerleştirdim. Büyük bir boyutta olduğu için kâğıdı çantama sığdıramamıştım, bu durum pek de önemli değildi. Poşeti alıp kapının yanına koydum, yarın okula götürmeden yanıma almayı unutmam imkânsız olacaktı.
Yurtta akşam yemeğine indik Doğa’yla. Yedikten hemen sonra benim uykum olduğu için odama çıktım ancak Doğa aşağıda, insanlarla sohbet etmeye devam etti. Tatlı yurt arkadaşlarımız vardı ve hepsi de birbirine karşı anlayışlıydı. Sadece arada sırada birbirlerine –bazen de bize- eşek şakası yaparlardı. Eğlenceli olurdu.
Odama çıkınca tam kapıyı ittirdim ki “Sakın ona dokunma!” diye bağırdı birisi ve tam o anda bir kova su kapı pervazına ve tabii ki benim üstüme döküldü. Daha ne olduğunu anlayamadan sırılsıklam olmuş çizimimi gördüm kenarda. İşte o anda gerçekten sinirlendim ama yapacak bir şey yoktu.
Hemen çizimi aldım yanıma, zaten sesleri duyan herkesin geldiği gibi Doğa da gelmişti ve çizimin halini görünce yüzünde oluşan şok ifadesi tam olarak o anki ruh halimdi. Çizimi tekrar çizmem için yeterli vakit yoktu ve üzüntüden ağlamak üzereydim. O sırada Doğa bana kendi çizimleri hakkında doğruyu söyledi: Çizimleri kendisi çizmiyormuş, okul dışından bir isim tanıyormuş ve ona sipariş verip istediği çizimi bir miktar para ödeyerek elde edebiliyormuş.
Normalde bana anlattığı bu sistem yasak bir sistem. Başkaları sizin çiziminizi yapamaz ancak o durumda benim de seçme şansım yoktu bu yüzden Doğa’nın elinde olan numarayı arayıp sipariş verdik. Yirmi dakika sonra kapımıza eline bir poşet olan ve poşetin içinde de çizim olan bir adam belirdi, Doğa ona ödemeyi yaptı ve çizimi elime aldım.
Böyle bir şeyi normal şartlar altına asla yapmazdım ancak sınıfı geçmek istediğim için başka bir seçeneğim yoktu. Bir sonraki güne de ödev olarak bana gelen çizimi götürdüm. Hayatımdaki en iğrenç günlerden biriydi.