Sisli,soğuk bir sabahtı,insanlar işe gitmek için erkenden kalkmışlar ama havanın etkisiyle yolların buz tutması ulaşımı durdurmuştu. Hayvanlar sıcak bir yer bulmak için sokaklarda geziniyordu. Site yönetimi buna karşılık sitenin birden fazla yerine küçük barakalar yaptırarak hayvanların bu soğukta dışarıda kalmamasını önlüyordu. Daha sonra diğer sitelerde ilham almış çok geçmeden çoğu sitede hayvanlar için böyle barakalar yapılmıştı. Hemen kahvaltı yapıp evden çıkmam gerekiyordu. Yoksa geç kalacaktım,bir de ulaşım böyleyken daha da kötü olacaktı ama şirkete trafiğe girmeden gidilecek bir yol vardı. Trafiğe takılmadan gelebilmiştim sonunda şirkete ama araba yokuşu çıkamıyordu,buzdan tekerlekler kayıyordu. Arabayı kenara park edip indim,yokuştan yavaş yavaş çıkarken imdadıma belediye çalışanları yetişmişti. Yolları tuzlamak için çalışmaya koyulmuşlardı.
Sonunda kendimi odama atabilmiştim, çok iş vardı ve personellerin yarısı daha şirkete gelememişti. Hemen hemen çoğu kişi yavaş yavaş gelmeye başlıyordu,mesainin bitmesine üç saat vardı. İşleri birer birer hallediyor,müşterilerle konuşuyorduk. Yaklaşık bir saat sonra genel müdür paydos vermişti. Araba’nın yanına gelidğimde yollar biraz daha iyiydi. Kolaylıkla evenin yolunu tuttum, karnımda çok acıkmıştı evde yemekle uğraşmayıp her zaman yediğim yere gittim. Her zaman oturduğum yere oturdum ve bir buçuk Adana söyledim,yanında da şalgam yorgunluğumu alacaktı doğrusu. Tıka basa doyduktan sonra eve kendimi zar zor atabilmiştim. Üstümü değiştiremeden öylece uyuyakalmıştım. Gece saat dörde geliyordu,üstümü uyku sersemi değiştirip yatağın içine girdim kafamı koymamla uyumam birdi. Sabah güzel bir gün başlıyor gibiydi havada sapsarı güneş dünden eser yoktu,pencereyi açmamla yüzümde bir gülümseme oldu. Dün bunaltıcı,sıkıcı o kadar berbat bir hava vardı ki;şimdi sanki yaz mevsimindeydik. Güzel bir kahvaltıdan sonra işe giderken çevredeki barakaların hâlâ orada olması dikkatimi çekti. Bahçıvana sordum o da artık barakaların kalıcı olduğunu söyledi. Barakaya tam dokunacaktım ki bahçıvan gür sesiyle “Dur,sakın dokunma!” dedi. O an aniden panik yaptım,ödüm kopmuştu. Geri çekilerek ne olduğunu sordum meğersem içeride köpekler uyuyormuş. Ürkütmemek için bir anda öyle tepki göstermiş,ben de biraz olsun rahatlamıştım. Neyse ki işe geç kalmadan gidecektim,bir acelem yoktu. Yaklaşık beş dakikaya iş yerindeydim. Güzel güzel giderken birden sarsıldım neydi ki şimdi bu,hiçbir şey anlamamıştım. Aynadan bakınca bir araba çarpmıştı onunla beraber önümüde bir araba kapatmıştı. Sabah saatinde adam mı kaçıracaklardı? Hemen polisi aramaya koyulduğumda kapıyı açıp alıkoydular. Kafama siyah bez bir poşet geçirip bşr arabaya bindirdiler,benim kimle işim olurdu ki eminim bir sıkıntı vardı. Adamlarda biraz iri yarı silahlıydılar. Yaklaşık yarım saattir yoldaydık. En sonunda araba durdu,ve anlayamadığım birkaç konuşma geçiyordu.
Hafif uyumuşum uyandığımda bir an etrafı göremeyince paniklemiştim. Daha sonra sakinleşip neler olduğunu anlamaya çalıştım. Sonunda arabanın kapısı açıldı,neler olsuğunu merak etmiyor değildim tabii ki de biraz da korku vardı. Biri kolumdan tutup arabadan indirdi. Yavaş yavaş giderken “sakın bir yere dokunma!” diye bir ses geldi,bu ses tanıdıktı sanki. Birkaç adım daha attığımda yine aynı ses “dur!” dedi. Bu sefer panikle durup kollarımla etrafımda ne var anlamaya çalışıyordum. Ve siyah bez poşet çıkarılmıştı ilk başta gözlerimi açamadım sonrasında yavaş yavaş açmaya çalışırken yüzüme bir pasta inmişti her sesten “iyiki doğdun!”sesleri yükselmeye başladı.