Bedende Akan Mavi

İnsanın ruhuna ve kalbine dokunup onu özellikle rahatlatan belki de hiçbir şey yoktur. Lakin varsa eğer çoğu kişi için bir elin parmağını geçmeyecek sayıdadır bunlar. Ben şu an o nadir, hiçbir şeyin bu kadar rahatlatamadığı mavi güzelliğin karşısındaydım. Ayaklarım sarı, beyaz tanelerin arasına gömülü üst kısımlarındaki hafif sıcak ile kavrulurken altlara doğru gidildikçe denizin sağladığı soğuk ile gıdıklanıyordu. Taneler teker teker parmaklarımın arasına kaçıyor, bazen de batıyordu. Kumların üzerine oturup ellerimi içinde gezdiriyordum. Tekrardan bir çocuk oluyor, kumdan kaleler dikiyordum. Bir sonraki Mimar Sinan olduğumu düşünürcesine yapıyordum hepsini, parmaklarımla oyuklar açarak kulelerimi süslüyordum. Arada bir de özlemle sevdiği insanları anan biri oluyordum. Onların isimlerini kumların arasına yerde bulduğum kıvrımlı kabuklarla yazıyordum. Deniz yazıların üzerine çarpıp götürünce sinirlenip bir kere daha silineceklerini bilsem de inatla tekrar yazmaya üşenmeden devam ediyordum.
Bunları yapmaktan bunalınca yavaş adımlarla üşütmeyen ama serin rüzgarın kulaklarımdaki uğultusu ile maviliklere adımlıyordum. Her bir adımımda bastığım yer daha da soğuyor, tüylerimi diken diken ediyordu. Böyle zamanlarda acaba sıcacık kumda oynamaya devam etsem mi diye düşünsem de mavi rengi gözümü çelen abideye karşı koyamayıp yine yürümeye devam ediyordum. Kumla denizin buluştuğu yerde kafamı kaldırıp etrafa bakıyorum. Islakla kuru, sıcakla soğuk, taneler ile bütün burada birleşiyordu. Hayatımın en heyecanlı anıydı. Her seferinde içimden bu sözleri geçirirdim. Yüreğim sanki yerinde duramayacakmışçasına sanki su ile temas edince dışarı fırlayacakmışçasına hopluyordu. Uzun uzun maviliklerin derinliklerini ve değişen renklerini izledikten sonra artık içine girmeye karar verdim.
İlk başta irkilmeme neden olan soğuk, bir süre sonra içimin ateşini söndürüp kendimi serbest bırakmamı, rahatlamamı sağlıyordu. Her bir damlası etrafımı sarıyor, güvende hissettiriyordu. Arada sırada ev sahibi olan balıklar ayaklarımı ısırıp kaçıyor, acıtmayan bir batma hissiyatı ile ayağımı gıdıklıyordu. Kafamı aşağıya sokuyor nereye gittiklerini takip etmeyi deniyordum. Benim onları takip ettiğimi görünce daha da hızlanarak kaçmaya başlıyorlar ve kovalamaca oyunumuzu sonlandırıyorlardı. Suyun altı da en az üstü kadar etkileyiciydi. Maviler burada daha da derinleşiyor, sanki asıl tonlarına bürünüyordu. Korkutucu bir koyulukta olan kısımlar bile gizemli görünüşleriyle insanı içerisine sürüyordu. Dibindeki diğer canlılar- mercanlar, yengeçler ve benzeri- teker teker incelenmeye değerdi. Zamanım oldukça hepsinin üzerine düşer, pür dikkat onlara bakardım. Biraz daha derinlere doğru gittikçe farklı balık türleri görürdüm, hepsi farklı güzelliklerde… Pullarının büyüklüklerini, bedenlerinin rengini, hacimlerini ne değiştirirdi çok merak ederdim. Sıcağı özlemeye başlayınca kumlara doğru tekrar yöneliyordum. Kademe kademe bedenime ısının etkisini hissediyordum. Karaya çıkıp denize baktığımda da nasıl en kısa zamanda tekrardan orada olmak istediğimi anıyor ve bütün saatlerim, günlerim, haftalarım, aylarım böyle gidip duruyordu.

(Visited 4 times, 1 visits today)