Bay J: Kötü Bir Gün

Benim adım Jack, Jack Napier. En azından eskiden öyleydi. Bugün sizlere hayatımda yaşadığım en büyük trajediyi, hayatımı değiştiren o talihsiz olayı anlatacağım. Mucizelere inanmazdım, ta ki o güne kadar.

Ben henüz 16 yaşındayken yaşadığımız şehre bir nükleer santral kurulmuştu. Bu nükleer santral, şehrin tamamına radyasyon yayıyordu ve tüm canlılara zarar veriyordu. Şehrimizde doğa denen bir şey kalmamıştı, bunu görebiliyorduk. Kötü yanı ise o nükleer santral, yüksek kademedeki insanlar tarafından korunuyordu. Şehir polisi ile anlaşılmıştı ve oranın güvenliğini polisler sağlıyordu. Nükleer santrale birçok dava açıldı fakat hiçbiri sonuçlanmadı.

Şehrimiz bu durumdayken hayatta kalmaya çalışıyorduk. Burayı bırakamazdık, burası bizim evimizdi. Evimizin bu hale geldiğini görmek bize çok acı veriyordu. Her şeyi idare edebiliyorduk, ta ki radyasyon tarafından gelen kanser ikiz kardeşimin canını alana kadar. Bu olaydan sonra kardeşimin ölümüne intihar damgası vuruldu, nükleer santral hiçbir şekilde suçlanmadı. Artık bir şey yapmalıydım, burayı sonsuza dek kapatacak bir plan yapmalıydım.

Küçüklüğümden beri teknolojiye ilgi duydum, kendime özgü aletler geliştirdim. Bu sorunu da çözecek bir aletim vardı. Uzun araştırmalar sonucunda nükleer santralin tüm reaktörünün basit bir çipe bağlı olduğunu öğrendim. Bu çipi sonsuza dek kapatacak bir alet geliştirdim. Artık planımı yürürlüğe uygulama zamanı gelmişti.

O zamanlarda bizim mahallenin bakkalında çalışıyordum, para kazanmanın yolunu böyle bulmuştum. O gün patron, dükkanı bana emanet etti. Kameraları etkisizleştirdim ve dükkanı soyulmuş gibi gösterdim. Ardından kameraları tekrar aktifleştirdim. Sonrasında her şey plana uygun ilerledi.

Polis dedektifi James, bu vakaya atanmıştı. Kendisi kızıl saçlıydı ve hafif de bıyığı vardı. Çünkü kaçırılma durumu söz konusuydu. Kamerayı aktifleştirdikten sonra kendimi  kaçırılmış gibi göstermiştim. Yere de bir ipucu bırakmıştım. Çok eskiden keşfettiğim eski bir deponun adresi yazıyordu.

Dedektif James, yanında 6 polis memuru ile depoya geldi. Depoya giriş normaldi, fakat arka taraftaki kapıyı açtığında adeta bir labirente giriyordun. Polisler depoya girdiklerinde beni ellerim bağlanmış, ağzım bantlanmış şekilde buldular. Ellerimi çözdüler ve ağzımdaki bantı da çıkardılar. Dedektif James sordu.

“İyi misin evlat?”

“İyiyim, teşekkürler geldiğiniz için.”

Sesimi bilerek korkmuş gibi göstermiştim.

“Seni kaçıranlar nerede?”

“Gittiler, birazdan gelirler.”

Depo, tamamen karanlıktı. Fakat buraya taktığım lambalar, aydınlanması için yeterliydi. Önceden hazırladığım bir sistem, tüm ışıkları kapattı. Ben bağırmaya başladım.

“Hayır, olamaz! Beni öldürecekler!”

Polisler fenerlerini açana kadar ben kaçmıştım. Doğruca arka kapıya koştum ve labirente girdim. Polislerin görmesi için kapıyı açık bıraktım. Fenerlerini açtıklarında açık kapıyı gördüler. Dedektif James, 2 polis memurunu beni bulmaları için gönderdi. Memurlardan kalan 4’ü ise gelen suçluları yakalamada yardım edecekti. 2 polis memuru labirente girince ayrılma kararı aldılar. Yalnız yakaladığım birisinin boynuna bıçağı sapladım. Kan, giysisine bulaşmasın diye elimdeki peçeteyle kanı sildim. Ardından onun giysisini ben giydim. Tahmin ettiğim gibi nükleer santrale giriş kartı üzerindeydi. Doğruca nükleer santralin yolunu tuttum.

Nükleer santrale üzerimdeki kart sayesinde kolayca giriş yaptım. Üzerimdeki kıyafet yüzünden kimse beni sorgulamadı. Doğruca çipin bulunduğu odaya giden merdivenden çıktım. Izgaraların üzerinden çipin bulunduğu yere gittim ve aletimi çıkardım. Bu sırada arkamda bir ses duydum. Döndüğümde Dedektif James buradaydı. Yanında diğer 5 polis memuru ile. Bana silah doğrultmuşlardı.

“Bunların hepsini sen planladın, biliyorum Jack. Ama ne için?”

“Bu nükleer santral şehirdeki her şeye zarar veriyor. Bunu gören tek kişi ben olamam.”

“Zarar verdiği doğru ama bu bizim tek kurtuluş şansımız. Şehrin tek enerji kaynağı burası, o yüzden burası kapanırsa her yer kaosa sürüklenir.”

“Üzgünüm ama bu tek şansım.”

Nükleer santral çipini aletime takmaya çalıştım fakat bu sırada Dedektif James, üzerinde durduğum ızgaraya ateş etti. Izgara parçalandı ve ben aşağı düşmeye başladım. O ana kadar bir asit havuzunun üzerinde olduğumu bilmiyordum. Asit havuzuna düşerken tek yaptığım şey kaderime razı olmak oldu.

Uyandığımda farklı bir insandım. Bir asit atığı bölgesindeydim. Yağmur yağıyordu. Sudaki yansımamdan yüzüme baktım. Yüzüm erimişti ve saçlarım yeşil olmuştu. Ağzımda ise bir gülümseme işareti vardı. İkiz kardeşim hep aynı cümleyi tekrarlardı. Artık neden tekrarladığını biliyorum.

“Dünyadaki en aklı başında insanı bile delirtmek için sadece kötü bir gün yeterlidir.”

Ben de kendi kötü günümü yaşamıştım. Artık doğru olanı yapmaya çalışan bir genç değildim. Şehri kaosa sürüklemekten başka amacı olmayan bir canavardım. O gün asit havuzuna düşmeden önce çipi aletime takabilmiştim. Bu sayede de nükleer santral kapanmıştı. Dedektif James’in dediği gibi, enerji kaynağımız tükenmeye başladı. Asit havuzuna düşmeden önceki son şakam bu olmuştu. Asıl eğlence şimdi başlıyordu. Artık Jack Napier yoktu, sadece Bay J vardı.

(Visited 112 times, 1 visits today)