Tatilden dönmüştüm. Hemen yatağıma uzandım. Seyahat dönüşü o kadar yorgundum ki hiçbir şey yapmamaya kararlıydım. Bir ara yerimden kalktım ve bavulumu boşaltmaya niyetlendim. İşte o anda kırmızı büyük bavulum yerine küçük mavi bir çanta aldığımı fark ettim. Yorgunluktan olmalıydı. Bunun bir rüya olduğundan şüpheliydim ama yorgunluğu hissediyordum. Bu bir rüya olsaydı yorgun hissetmezdim. Daha fazla aksilik çıkmasın diye yattım ve uyudum. Kalktığımda üç saat geçmişti. Yorgunluğum geçmişti. Bir anda her şeyi hatırladım. Bavul yerine aldığım çantayı. Daha fazla zaman kaybetmeden çantanın sahibini ve bavulumu bulmalıydım. Hemen havalimanının yolunu tuttum. Çantanın üzerindeki kağıdı fark ettiğimde çoktan havalimanına ulaşmıştım. Kağıtta bir bilmece yazıyordu:
Bulmak için bavulu,
Çal büyük davulu,
Elini çabuk tut unutma sakın,
Çok zamanın kalmadı.
Büyük davul da neydi? Daha önce hiç duymamıştım. Bütün havalimanını aradım. Soru sormadığım kimse kalmamıştı. Yüzümden düşen bin parçaydı. Arabaya atladığım gibi eve geldim. Cebimde bir şey vardı. Gözlüğüm! Gözlüğümü takmayı unutmuşum. Gözlüğümü takınca her şey netleşti. Her şeyi o an anladım. Mavi çanta sandığım market poşetiydi. Bavulum da arkadaydı. Poşetteki bilmece sandığım da fişti. Keşke en başta anlasaydım. En azından rahatlamıştım. Bavul ya da çanta derdi kalmamıştı. Yatağa yattığım gibi uyudum.