İlk çağlardan beri her toplumdan insanlar gerçeklik payı olmayan, korkuları, çaresizlikleri, eski gelenekleri gereği genellikle doğa üstü olan olaylara inanırlar. Bu inançlar batıl inançlar olarak isimlendirilir. Çoğu psikolojik olarak bu tür inanışların negatif etkisine maruz kaldığı için doğruluğuna ve bu tür batıl inançlara daha içten bir şekilde inanırlar. Batıl inançların özünde yatan topluma, bireylere bazı bilinmesi gereken şeyleri öğretmeyi korkutarak sağlamaktır.
Batıl inanç, mantıksal bir temele dayanmayan inanç ve davranışlara denir. Bazen, nedenini bilmediğimiz davranışlarda bulunur ya da sözler söyleriz. Yolculuğa çıkan birisinin arkasından yere su dökmeyi, merdiven altından geçmemeyi, gece tırnak kesmemeyi, hapşıran birisine “Çok yaşa!” demeyi ve bir insanın önünden siyah renkli bir kedi geçmesinin uğursuzluk getireceğine ilişkin inancın kaynağının milattan önce 3000’li yıllara, eski Mısırlılara dayandığı biliniyor. O devirde kediler kutsal bir canlı olarak görülüyordu. Hatta siyah dişi kedilerin tanrıça olarak kabul edildikleri kazı çalışmaları sonucu çıkan duvar kabartmalarından anlaşılmaktadır. Ne yazıktır ki günümüz Türkiye’sinde bu tür hurafelere inanan oldukça fazla insan bulunmakta ve bu cahilliklerinde de kararlı bir şekilde ısrar etmekteler. Bu anlaşılır gibi değil gerçekten de. Umarım insanlarımız gerçekleri göklerde ya da yerin dibinde arama sevdalarından vazgeçip bilimsel gerçekliğe yönelip vazgeçer bu akıl almaz düşüncelerden…
Ben mantık ve sağduyu arttıkça bu tür inançların etkisinin azalacağına inanıyorum ve azalmalıdır da yoksa içinde yaşadığımız gerçeklikleri kavramada oldukça zorlanacağımız gibi insanlığın yararına bir gelecek de üretemeyiz…