“Okumadan adam olunmaz” herkesin dilinde ortak bir gerçek halini almış. Ben de buna kısmen katılmaktayım. Eğitim bilgi altyapısının temelini oluşturur, üzerine katılacak ilimlere zemin olur. Peki herkese aynı nitelikte eğitim vermek ne kadar doğru?
Günümüz eğitim anlayışını kısaca özetleyecek olursam; birileri tarafından belirli bir kalıp oluşturuluyor ve tüm zihinler bu kalıba uydurulmaya çalışılıyor. Kalıba oturmayanlar başarısız sayılıyor. İlim gibi uçsuz bucaksız bir deryayı nasıl olur da kısıtlıyor,tek bir şekle sokabiliyoruz? Hepimizin farklı yetenekleri, ilgi duyup başarılı olduğu apayrı alanlar varken neden aynı süzgeçten geçirilmekteyiz? Bu tekdüze eğitim anlayışımız hem derslerden başka ilgi alanları, yetenekleri olan öğrencileri hem de okumasa daha başarılı işler yapabilecek insanların yolunu tıkıyor. Okumayana adam gözüyle bakılmadığından çoğu kişi kendini okumak durumunda buluyor. Zoraki edinilen meslekler çoğu zaman hakkıyla yapılamıyor bazense hiç iş bulunamıyor. Sonuçta herkes okumak zorunda değil ve bir ülkeye mühendis, öğretmen, doktor kadar tesisatçı, esnaf da lazım. Böyle düşününce belki de eğitimin zorunlu olmaması gerektiği çıkıyor ortaya. Eğitimin bir yere kadar zorunlu olma sebebi çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak, insanlarda belirli bir altyapı ve genel kültür seviyesi oluşturmak için gerçekten önemli. Fakat derslerde öğretilen şeyler gerçekten kaçımızın ileriki hayatında işine yarayacak? Kullanmayacağımız bilgiler için yıllarca dirsek çürütmeye, kendi yıllarımızdan fedakârlık etmeye değer mi? İşte bu yüzden her çocuğa aynı nitelikte eğitim vermek saçmalık. Bence ilk ve orta öğretimde çocuklara tüm derslerin detaya girilmeden temelleri öğretilmeli. Sonuçta ayrı ayrı derslerde öğrendiğimiz tabii ki gerek günlük hayatımızda gerekse mesleki ve akademik hayatımızda çok yararlı olacaktır. Detaya girilmeden anlatıldığı için doğal olarak arta kalan vakitte ise tarih ve dil gibi alanlara daha çok eğilinmelidir. Bir yurttaşın tarihini ve dilini incelikleriyle bilmesi de gayet gereklidir. Bunun dışında detaylı olarak hangi alanda eğitim göreceklerine ise bireyler kendileri karar vermelidir. Böylece derslerinden geriye kalan vakitte kendi bireysel gelişimlerine ve sosyal aktivitelerine vakit ayırabilirler. Bireyin oluşumunda aile temeli atmalı, okul temeli güçlendirmeli, birey kendisi ise spesifik olarak ilgi duyduğu alanlarla temeli kişiselleştirmelidir.
Bunun dışında bir mevzu daha var ki o çok daha aşılması güç görünüyor. Şu anki düzen zihinleri tek bir çözüm yoluna endeksliyor, 5 şıkkın arasına hapsediyor. Böylece kafalardan çıkan seslerin pek bir farkı olmuyor. Basit düşünmeye kitlenmiş, sonuç odaklı bir nesil geliyor. Bu durumunun sosyal yaşantıda bir sürü dezavantajının olacağından şüpheliyim.
Yıllardır oturmuş olan bu düzen, şu ana kadar değinmiş olduğum konuların yanı sıra çocukların hayal güçlerini ve yaratıcılıklarını da yok ediyor. Çocuklar problemlere alternatif çözümler bulmak yerine ezbere yöneliyor ve bu günlük hayatta ciddi bir sıkıntının başlangıcı olarak nitelendirilebilir. Sistem zihinleri tek bir çözüm yoluna endeksliyor, 5 şıkkın arasına hapsediyor. Ortaya bir sınav koyuyor ve o sınavın sonuçlarıyla çocuğun zekasını, bilgi birikimini ölçmeyi hedefliyor. Ben okulların çocuklara öncelikle pratik ve mantıklı düşünmeyi öğretmeleri gerektiği düşüncesindeyim. Çünkü hayatta onların işlerine yarayacak asıl şey budur. Sonuçta öğrendiğimiz bilgiler onları nasıl kullandığımıza göre işlevsel olacaktır. Bilgiyi kullanmayı öğrenmeden bilgi sahibi olmanın pek bir manası yok.
Peki bütün bu derslerde öğrendiklerimiz bizi ne kadar hayata hazırlıyor? Girdiğimiz onca sınavın, ezberlediğimiz onca formülün hayatın zorlukları karşısında bize ne kadar yardımı dokunacak? Okulda öğrendiğimiz neredeyse hiçbir şey bizim katkımız olmadan yalın haliyle direkt işimize yaramayacak. Ancak biz bu bilgileri hayatımıza kendimiz entegre ederek kullanabileceğiz. Zamane okulları çocukları hayata sosyal ve mental olarak hayata hazırlamakta sınıfta kalıyor. Sırf okuldaki eğitimle hayata hazırlanılamayacağı aşikar. Bu yüzden okulda öğrendiklerimizle yetinmemeli, bireysel gelişimimize mümkün olan her yolda katkıda bulunmalıyız. Eğer bize öğretilenle yetinirsek, bilginin işlevini asla anlayamaz, ancak boşa vakit öldürmüş oluruz.
Kendini ifade edemeyen bir nesil yetişmekte. Bunun en büyük suçlusu okullardaki tekdüze eğitim ve ailelerin bilinçsizliğidir.