Yine bir okul günüydü; bence okulu sevenler, sadece ortamı için seviyordur. Neyse üstümü değiştirdim, dişlerimi fırçaladım ve aşağı inip babamı beklemeye başladım. Sonunda o da geldi ama üstünü değiştirmemişti. Bana, “Kızım, taksi çağırdım. Ben hastayım, seni bırakamayacağım.” dedi. Anlayışla karşıladım ve taksiyi beklemeye başladım. Ancak okulun başlamasına 10 dakika kalmıştı ve biraz telaşlanmaya başlamıştım. Beklemekten vazgeçtim. Zaten okul yürüyüş mesafesindeydi, hava da gayet güzeldi. Çantamı alıp yürümeye başladım.
Yolun yarısında telefonumu almadığımı fark ettim. Arkama döndüğümde ise önüme toprak rüzgarı gibi bir şey esti. Gözlerimi ellerimle kapattım ve açtığımda karşımda bizim ev yoktu; AVM’ye benzer, büyük binalar vardı ama çok eski görünüyorlardı. Endişelendim ve etrafıma baktığımda bir telefon kulübesi gördüm. Hemen oraya gidip annemin numarasını çevirdim ama “Böyle bir numara yok.” denildi. Şok olmuştum. Üç kez daha denedim; emindim, bu annemin numarasıydı…
Birkaç yer gezdim ama buradaki varlıklar insana benzemiyordu. Daha çok, kunduz ve insan karışımı gibiydiler ama konuşmaları bizimkine benziyordu. Bilmediğim bu yerde dolaşırken yemek satan bir dükkâna girdim; gerçekten acıkmıştım. Neyse ki bizim paralar burada da geçiyordu. Birkaç şey aldım, hemencecik yedim ve dışarı çıktım. Yaklaşık bir saat kadar yürüdüm ve etrafa bakarken gittikçe küçülen yuvarlak bir şey gördüm, aynı bir portal gibiydi. Hemen koşarak portala girdim ve sonunda kendi dünyama döndüm. Havası bile farklıydı…