Her akşam bir kasabada çocuklar ailecek yemeklerini yedikten sonra bahçeye inip birlikte oyun oynuyorlar, aileleride bahçeye inip kimisi spor aletlerinde spor kimisi de güvenlik kulübesinin arkasında semaveri yakıp sohbet ediyorlarmış. Sahada Ali hariç tüm çocuklar futbol oynuyorlar fakat Ali ise büyüyünce çok tanınmış, çok yetenekli bir basketbolcu olmak için çalışıyormuş. Ali’ yi sadece ailesi destekliyormuş diğer arkadaşları ve arkadaşlarının aileleri hiçbir zaman Ali’ yi desteklememişler. Ali her gece rüyasında kendisini bir NBA yıldızı olarak görüyordu. Ali ertesi gün okula gitmek için hazırlandı ve kahvaltısını yapıp sitelerinin kapısının önüne gitti. Servis Ali’ yi okula götürmek için kapısını açtı ve Ali servise bindi. Ali okula vardığında sınıfına çıkıp ders materyallerini çıkardı ve derse hazır bir şekilde öğretmenini bekliyordu. Bir anda müdür kapıdan içeri girdi ve çocuklara,
– Geziye gidiyoruz dedi.
Öğrenciler çok sevinmişlerdi çünkü çok sıkıcı bir ders programının yarısından fazlası kaynıyordu. Ali öğrencilerin içinden şu soruyu sordu,
– Peki nereye gidiyoruz öğretmenim?
Müdür ise Aliye dönerek,
– Fenerbahçe-Anadolu Efes EURO LEAGUE maçını seyir etmeye gidiyoruz dedi.
Ali serviste içinden geçen duyguları sakinleştirmek için kendi kendine konuşuyordu. “Benim başaramayacağım şey yoktur,” dedi. Bu, onun yaşam felsefesiydi. İşte bu inançla, her zorluğun üstesinden gelebileceğini düşünüyordu.
Salona girdiğinde, tribünlerin coşkulu tezahüratları ve etkileyici atmosferi onu doldurdu. Takımının sahada yarıştığını görmek, heyecanını doruk noktasına çıkardı. Ali, tribündeki yerini aldı ve maçın başlamasını heyecanla bekledi.
Maç ilerledikçe, Ali’nin takımı zorlu bir mücadele veriyordu. Rakip takım oldukça güçlüydü ve skor bir türlü istedikleri gibi gitmiyordu. Ancak Ali’nin inancı sarsılmadı. Her topa coşkuyla destek veriyor, takımını motive ediyordu. “Benim başaramayacağım şey yoktur,” diye kendi kendine mırıldandı tekrar tekrar.
Son dakikalarda, takımının geriye düşmesine rağmen, Ali’nin umudu hiç tükenmedi. Tribünlerdeki diğer taraftarlar gibi o da son ana kadar takımına inandı. Ve işte o an geldiğinde, takımının mucizevi bir geri dönüş yapmasıyla saha adeta bir yangın yerine döndü.
Son düdük çaldığında, tribünler alkışlarla inledi. Takımın zaferi, Ali’nin yüzüne büyük bir gülümseme yerleştirdi. “Benim başaramayacağım şey yoktur,” dedi içinden bir kez daha. Çünkü o, inancıyla, azmiyle ve sevgisiyle her zorluğun üstesinden gelebileceğini biliyordu. Bu, sadece bir maçın sonucu değil, aynı zamanda yaşamı boyunca süren bir başarı hikayesinin bir parçasıydı.