Baş Kaldırış

Yıl, 2094

     İnsanlar elindekilerin değerini bilemediler. Kendi ellerinin altında olanın sınırlı olacağını bile bile onu olağanca sömürerek gelecek nesillere miras olarak sadece bir avuç gözyaşı bıraktılar…

     Dünya ekonomisi diye artık bir şey kalmamış, olanı da insanların kısıtlı özgürlüğünden çıkartmaya çalışıyorlar.

     On yedi yaşına bastığın zaman rütbe sınavına sokularak ne denli zeki olduğunla değişken olarak ikiden altıya kadar rütbe alıyorlar insanlar. Okullar hayatında sadece bir kere girdiğin ve sonucunda ölüp ölmeyeceğinin seyrini belirlediğin sınava yönelik eğitim veriyor.

      Hükümet “iki” rütbesi olanları yanlarında kukla yapıp “altı” olanları ise idama mahkum ediyor. Ah, beşler mi? Onlar ise devlet hizmetkarı adı altında kölelik yapıyorlar. “Üç” rütbenin altı 40 yaşına kadar yaşamak için devlet muhafızlarına yalvarıp dua ediyorlar. Muhafızların merhametine kalan insanlar, pazardan bir elma dahi çalsalar alınlarının ortasına kurşunu yiyorlar. Halkın sadece yüzde sekizi iyi şartlar altında diğerlerinin adını dahi bilmediği yerlerde kalarak günlerini gün ediyorlar. Hükümet ekonominin devamını sürdürebilmek için rütbe sistemini getirdiğini ve bunun son derece adaletli olduğunu söylüyor.

     Bizim dünyamızda iki farklı insan vardır; gerçeği bilmek isteyenler ve acımasızca katledilenler diğer yanda ise bu yalanın adaletli olduğuna inanmak isteyenler ve inananlar.

     Gerçek ne mi? Ülke, bu uygulamayı işleve sokan soylu aileden gelen bir kişi başbakan olan, bakanlar kurulunu bile kendisi kuran kişi tarafından yönetiliyor. Sadece tek bir kişi tarafından. Bakanların aileleri rütbe sınavına sokulmuyor ve direk “iki” rütbesini alıp kendileri gibi şanslı doğmayan insanların ölüm emrini veriyorlar. Halk bütün bunlardan habersizce kukla gibi sallanmaya devam ediyor.

       “Bir” rütbenin kimlere verildiğini sorduğunuzu duyar gibiyim. Tabii ki de başbakan ve onun soylu ailesine doğar doğmaz takdim ediliyor. Peki halk ne mi yapıyor? Susuyor. Bir kişinin karşısında boyun eğip ona canlarını veriyor. O bir kişi halkına kendi belirlediği doğruları ve yanlışları söylüyor.

      Rütbelere göre nerede kalacağın ve işin belirleniyor. Bir yanlış yapsan rütbene göre ceza kesiliyor. Hapishane diye bir kavram dahi yok. Eğer rütben düşükse direk idam ediliyorsun fakat yüksekse elini kolunu sallaya sallaya geziyorsun.

      Rütbe sınavında cebi kabarık ailelerin çocuklarının yanında eğitmen sokuyorlar. Çocuk eğitmenle birlikte soruları ardı ardına yaparken beş parasız ailelerin çocuklarına ise soru okumaya dahi zaman tanımıyorlar. Fakat gülünç olan şu ki, okumaya vakti kalmayan çocuğun, yanında eğitmen getirebileceğini dahi bilmemesi. İnsanlar bunu bilmezken, ülkelerini yöneten o kişiye minnet duyup sevip sayıyorlar.

      Bunları neden yazıyorum? Çünkü gerçeklerin milletin farkında olmasını istiyorum. Ülkemize yeniden adalet getirmek, cebinin bolluğuna göre insanları yargılamak istemiyorum. Eğer bu bildirgeyi okuyorsan, gel bana katıl ve geleceği birlikte yeniden kuralım. Bu mektupla beraber kendi aileme baş kaldırmakta olup onların gözünde vatan haini sayılacağım. Peki ben kim miyim? Bu diktatörlük yönetimini sağlayan ve “bir” rütbesine sahip olan o soyun varisi…

(Visited 63 times, 1 visits today)