Bana Hayat Ver

Töre kurbanlarından olmaya 18 yıldır karşıyım. Töreye kurban gitmek istemiyordum. Tamamen rastgele ve genellikle cinsel yönden, soyut bir kağıda yazılmış kurallar bunlar. Nasıl karşı gelesin? Keserler dilini kapatırlar seni ahıra, sesin kısılır, bağıramazsın. Sırf kadın olduğun için değersiz görülürsün, erkekten alçak mevkide olman gerekir. Yoksa çığlıklarını sadece sen duyarsın. “Aşiret” denilen bu cahil topluluğunun bir üyesi olmaya zorlanıyordum.

Gerçeklerle büyüdüm. Mesela 15 yaşında evlenmezsen taş duvarların arasında solup gidersin. Ben 18 yaşına kadar çamura bata çıka geldim. Okula gitmedim. Gidemedim. Törede okul yoktur. Kitap okuduğunu gördüklerinde döver,hakaret ederler. Çok severdim kitap okumayı. Gizli gizli, can korkusuyla okurdum kitabımı. Anama “Ben okuyacağım ana.” dediğimde yerdim hep tokadı. Elimden kitap alınır, tutamadığım bir kağıt okutulurdu. Hayat mıdır bu? İşte ben de o gün bu eziyete bir son vermeye karar verdim. Reşit bir birey olarak kendi kararlarımı ve kendi hayatımı kendim belirlemeliydim. Hayatımda yüzünü bile görmediğim bir adamla düğün günü tanışıp evlenmeye zorlanıyordum. Adamı görmeden evlenecektim. Kaçarım diye anamla uyuturlardı beni. Düğünden önceki gece son şansımdı. Kusuyormuş gibi yapıp anamı uyandırdım. Anam hemen kova getimeye koştu. Hızla doğrulup pencereye koştum. Kendimi aşağı atıp hunharca koşmaya başladım. Anam geç fark etmiş olsa ki arkamdan koşan, bağıran olmadı. Attım kendimi ormana. Nereye gidiyorum? Ne yapacağım bilmiyordum. Ayaklarıma dikenler batıyordu, kanıyordu. Ama umrumda değildi. Kafesinden çıkmış bir kuş gibi özgürce uçuyordum. Uzun zamandır tek isteğim buydu. Özgür olmak. Arabaların geçtiği bir yol bulunca rastgele bir tanesinin önüne atlayıp bindim. Nereye gittiğimi bilmeden sönüp yanan sokak lambaları eşliğinde uykuya daldım. Büyük bir sarsılmayla uyandım. Yanımdaki adam beni dürtüyordu. “Geldik, in artık.”  dedi. Neresiydi burası? Bilmiyordum. Arabadan indim. Herkes bana bakıyordu. Bakmaları normaldi, yırtık bir gecelik ve kan içindeki ayaklarımla yürüyordum. Dar sokaklardan birine girdim. O kadar aç ve perişan haldeydim ki dükkanlardan birine daldım. Baş örtülü bir teyze bir masada oturmuş, kanlanmış mavi gözleriyle bana bakıyordu. Çok iyi yürüyemiyordu belli ki. Yardım istedim. Etti tabii. Evine davet etti ve karnımı doyurdu. Sonra bana neler olduğunu öğrendi. Kendisinin de töreden kaçtığını öğrendim. Antalya’ya kaçmış. O kaçtığı için abisini öldürmüşler. Ona yardım eden de olmamış. Kendi başının çaresine bakmış. Sokaklarda yatmış, çöpten yemiş ama yılmamış. Çalışıp dükkan açmış. 50 yıldır da sürdürüyormuş. Hayran kaldım. Hırslandım ve ayaklarımın üstüne bastım. Alın terimle hayat inşa edecektim kendime. Yıllar geçti. Zorlandım ama başardım. Kendi şirketimi kurdum. Aşiret beni bulmayı denemiştir elbet. Ama bulamadılar. Kendi şirketimi kurdum. Bir gün aşiretin önüne gurula çıkacaktım. Sadece o günü bekliyordum. Aşiretimizin şirketi vardı. Onlarla iletişime geçtim. Adımı ve soyadımı değiştirdiğim için ben olduğumu anlamadılar. Evlerine davet ettiler beni. Yıllardır görmediğim topraklara ayağımı bastığımda yine o iğrenç korku girdi içime. Ölüm korkusu. Ama tabanım sağlamdı. Sert sert bastım yere.

Salona girdim. İşte o an salon sessizliğe büründü, bütün bakışlar üzerimdeydi. Herkes şoktaydı. Öldüğümü düşünenler de vardı. Herkesin yüzüne tokat yapıştırmışım gibi oldu. Töre ağamızın soğuk soğuk terlediğini görebiliyordum. Sözleşmeyi gözlerinin önünde yırttım. Hala sessizdi ortam. Anam bayılmış, babam ilk defa bana vuramayacak kadar düştüğü için sinirliydi. Duygularımı ve hayallerimi nasıl çiğnediklerini defalarca tekrarladıktan sonra evin kapısına doğru yöneldim. Biri kolumu tuttu. Arkamı döndüğümde babamı gördüm. “Nasıl?” dedi. “Töresiz” dedim. Önüme sonsuza dek dönmemek üzere döndüm. Kendi yarattığım imparatorluğa doğru gidiyorum. Töresiz.

(Visited 76 times, 1 visits today)