İçinde bulunduğumuz durumlar bazen bizi rahatsız eder. Kaçıp gitmek en çok da kendimizden uzaklaşmak isteriz. O an her şey anlamsız gelir. Ama çevremize bir baktığımızda çoğu insan gerçekten olduğu kişiyi terk edip, etrafındakileri onsuzluğa mecbur bırakmaz. Nedir bizi olduğumuz yerde tutan? Yaşadığımız yere olan bağlılığımız mı? Etrafımızda olan insanlara sonsuz sevgimiz mi? Yoksa bizi ‘biz’ olmaya zorlayan korkumuz mu?
Bir kitap okuduğumuzda veya bir film izlediğimizde genellikle istediğimiz mutlu bir son vardır. Bunun kurgu olduğunu ve hayatımıza yön vermeyeceğini biliriz. Yine de mutlu bir son istememizin sebebi ise fark etmeden de olsa kendimizi oradaki karakterlerle özdeşleştirmemizdir. Bilinçaltımızda kendimizi başkasının yerine koymak bu kadar kolaydır işte! Öyleyse hayatımızı değiştirmek ve bambaşka biri olmak çok kolaydır. Hayır kolay değildir! Bu değişim her zaman olumlu yönde olmayabilir. Daha iyisine sahip olmak isteyen bir insan elindekinden vazgeçince daha kötüsüyle karşılaşabilir. Dimyat’a pirince giderken elindeki bulgurdan olmayı kimse istemez. Bu yüzdendir hepimizin korkusu. Bu riski alacak cesaret de çok az insanda vardır. Peki durum böyleyken risk alıp kendilerini dolayısıyla da hayatlarını değiştirmek için adımlar atan insanlar neden cesaret ederler? Çünkü alınabilecek kötü sonuçlar gibi tüm bunlara değecek mükemmel sonuçlar da vardır. Örneğin davranışlarından bıktığınız bir insan ona söyleme cesaretinde bulunduğunuz için artık hayatınızda yoktur. Ama eğer ‘Ya başka birini bulamayıp yalnız kalırsam!’ düşüncesiyle hareket ediyorsanız o insana katlanmak zorundasınız. Gerek boş yere olan korkularımız gerek haklı yere olan korkularımız fark etmesek de yeterince hayatımızı sınırlar ve bizi mutsuzluğa sürükler. Olmasından korktuğumuz şeyler ise her zaman bize bağlı olmayabilir ve kendiliğinde gelişebilir. Böyle baktığımızda görüyoruz ki hayatın kendisi zaten bir risktir. Böyle bir dünyada risk almadan yaşamak imkansızdır. Kesin bir doğru yoktur bu yüzden o an neyin doğru geldiği vardır. Hayatın bize ne verdiği de önemsizdir asıl önemli olan bizim ondan ne istediğimizdir.
Sonuç olarak benim fikrim her zaman yeniliklere açık olmaktan ve cesurca adımlar atabilmekten yana. Beklersek sadece bize geleni alırız ama eğer gidersek istediğimiz her şey için en azından bir şansımız olur. Bu süreçte verdiğimiz kararlardan da asla pişman olmamalıyız. Sonucu iyi olursa mutluluk, kötü olursa tecrübe olur. Orhan Veli Kanık da benimle aynı düşünceleri paylaşmış olsa gerek ki Hürriyet’e Doğru şiirinin dizelerinden rahatlıkla görebiliyoruz:
Ne duruyorsun be, at kendini denize;
Geride bekleyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere.