Gökyüzü bir yabancı gibiydi aydınlık ama kasvetli. Alışık olmadığımız grisine bürünmüştü bir daha hiç mavi olmayacakmış gibi. En karanlık gecede bile gökyüzünde parlayan yıldızlar sanki bir daha gelmemek üzere yok olmuşlardı. Bizim yüzümüzdendi bu korkunç manzara şimdi de sıra bizim manzaramızın nasıl olacağına gelmişti. Yer hiç durmayacak bir salıncak gibi hızlıca sallanıyordu. Ama istediğinde o salıncağı durduracak olan birinin arkanda olduğunu biliyordun. Şimdi o arkanda duran kişinin gücü yeter mi bu salıncağı durdurmaya.
Sadece birkaç saniye kimin gücü yetti evleri, yeri, gökyüzünü hatta ölümü durdurmaya. Ben yaşıyorum ama arkamda kimse yok. Herkes tek başına, yerde yatan ölü de enkazın altından sağ çıkan insanda. Hak etmiştik ama biz küstürmüştük yeri de göğü de kendimize. Ardı arkası kesilmeyen depremler, seller… Yer ve gök yanımızda olmadığı sürece nasıl hayatta kalmayı başaracaktık. Düşüncelerimin bedenimi ele geçirdiğini kalbimin sesini duyduğumda anladım. Ama cebimde kalbimden de hızlı işleyen bir saat vardı.
Kalbimle bağlantılıydı sanki bu saat. Kalbimin atışı hızlandıkça saatin sesi daha da hızlanıyordu. Üzüntümü duyuyordu, yağmurdan sonraki gökkuşağının güzelliğine bakmaya doyamadığım kadar zamanın hızlı geçip gitmesini istediğimi biliyordu. Ama bunu bir cep saatinin yapıyor olması yani beni anlıyor olması belki de bir insanın yapmakta zorlandığı en zor şeylerden biriydi. Zamanın kafamın içinde hızlıca bittiğine inandırmayı başarmıştı. Bir günde aylar geçmişti sanki kim bilir yaşlanıyordum belki de.
Her şey aslında nasıl düşünülüp algılandığıyla ilgiliydi. Gün aynı gündü, gökyüzü aynı renkti, yıldızlar karanlıktı ama tek farklı şey benim düşüncelerimin bana nasıl hissettirdiğiydi. Kalbim artık yerinden fırlayacak gibi hızlı atmıyordu. Beni korkutanda buydu, kalp atış hızım saatin sesinden etkileniyor ve düşüncelerimi yavaşlatıyordu. Ne kadar da acımasızca değil mi düşüncelerinin bir şeye bağlı olarak değişmesi. Hem de en istemediğin zamanda. Bunu yaşamamızın nedeni de biziz aslında insan mutlu olduğunda zamanı durdurmak, gözünü açıp kapattığında yaşadığı bu mutlu günün bir rüyadan ibaret olmadığını bilmek ister mutsuz olduğunda ise tam tersi.
Sabah olmuştu gri gökyüzü kendini maviliklere bırakmış, kuşlar uçuşmaya, horozlar ötmeye başlamıştı. İmkânsız geliyordu dünden sonra gökyüzünün tekrar dost olması. Bir cep saatiydi ama mutlu olduğun zamanı anlıyordu ve o zaman kendiliğinden duruyordu. Aynı üzgün olduğunda zamanın akıp gitmesini istediğinde yardım ettiği gibi. Ben de gökyüzünü büyük bir hayranlıkla seyrederken fark etmiştim.