Yıl 1923,yersiz ve haksız işgallerden yeni kurtulmuş yoksul bir millet.Analar şehit evlatlarının giysilerine sarılıp ağlarken,ev reisleri savaşta kaybettiği malınıgeri kazanmaya çalışırken tuğlaları milletin elinden olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeni bir fikir,yeni bir devrim ortaya çıkar:Adı “Cumhuriyet”.
Bu kutsal bağımsızlık yolunda nice kanlar,nice şehitler,nice topraklar verildi.Eli kopmasına rağmen hala ateş etmeye çalışan askerler,sınırlı ilacı hangi yaralıya vericeğini şaşıran hekimler,kısıtlı erzak yüzünden tahliye emrini değil,savaş emrini veren vatansever komutanlar,yoksulluğuna rağmen malını türk askerinden esirgemeyen bir millet…Zafer için yapılan fedakarlıklardan daha fazla söz etmeme gerek olmadığı kanaatindeyim.Özellikle bu dönemlerde imkanlar kısıtlı idi.Hiçbir savaşta askerlimiz,silahlarımız üstün değildi.İşgalci devletler tarafından sunulan acımasız antlaşmaları imzalamak zorunda kalmıştık.Devletin başındakiler başka bir devletin himayesi altına girmeye razı idiler.Fakat bir yüzbaşı farklı bir fikirle çıkageldi: “Bizim hedefimiz bağımsızlık başka bir devlet tarafından yönetilmeye katlanamayız,bu yüzden bağımsızlığımız için savaşacağız” diye belirtti.Devletin başındakiler haliyle yüzbaşının fikrine sıcak bakmadılar ve onu Samsun’a “Görev” adı altında sürgün ettiler.Yüzbaşının Samsundaki asıl görevi huzuru ve asayişi sağlamaktı.Tabiikide görevine karşı geldi ve milleti teşkilandırma üzerine yola çıktı.
Havza,Amasya,Erzurum,Sivas en sonunda ise ileride yeni başkent olacak Ankara’ya.Yüzbaşı milleti ve orduyu teşkilatlandırmayı başardı.Bu yolda artık yalnız değildi,kendine bir ordu ve yardımsever bir millet bulmuştu.Ancak sadece düşmanla değil,hükümetle de savaşma durumundaydı.Hükümet,yüz başının fikrine katıyen karşı idi.Her türlü yoldan engel olmaya çalışmaktan başka çareleri yoktu.Yüzbaşı milletin gözünde “Paşa” olmuştu fakat işler ciddiye binmişti.Güneyde savaş patlak verdi,düzenli bir ordu ollmadığından millet cephedeydi.Cuma günü camiide imam namaz kıldırırken kaledeki Türk Bayrağının olmadığına fark etti.Bu durum milleti zıvanadan çıkardı ve “Başka devletin bayrağı altında namaz kılamayız!” diyerek kaleye hücum ettiler.Bu uzun savaşın sonucu milletin kesin zaferi ile sonuçlandı.Doğudaki savaşta düzenli ordu yer alıyordu ve 2. Cephede zaferle kapandı.Artık tüm bu savaşların en büyüğüne sıra gelmişti: “Batı Cephesi”.Hem düzenli ordu hem fedakar millet bu cephede yer aldı.Analar erzak götürüp giysi ördü,15 yaşındaki gençlerin elinde silah vardı.Bahsettiğim durumlardan anlayabileceğiniz üzere millet bağımsızlık için her şeyini vermeye razı idi.Nice savaşlar geçti ve o gün geldi:”Büyük taaruz”.Her zaman savunma durumunda olan milletimiz artık taaruza geçmiş,üstüne üstlük zaferle ayrılmıştı.Tüm bu fedakarlıklar,tüm bu kanlar sırf bu gün,bağımsızlığımızı kazanacağımız gün içindi.
28 Ekim 1923,milletin tüm emekleri meyve vermiş,vatanımız bağımsızlığına kavuşacaktı.”Efendiler!Yarın Cumhuriyetimizi ilan edeceğiz!”gazatelerde dün gibi hatırlarım.Nasıl mı?Çünkü ben kocası ve evladı bu yolda şehir olmuş bir terziyim.