”Balığın bisiklete ihtiyacı ne kadarsa kadının erkeğe ihtiyacı o kadardır. ” ilk bakışta ne alaka diyebileceğiniz bu söz aslında çok şey ifade ediyor. Siz hiç bisiklete ihtiyacı olduğu söylenen bir balık gördünüz mü? Muhtemelen herkesin cevabı hayır olacaktır. Bunun sebebini balıkların konuşamamasına bağlayabilirsiniz fakat konuşsalardı bile durumun değişmeyeceğini düşünüyorum. Asıl sebep balıklar ile bisikletler arasında baş harflerinin aynı olması dışında hiçbir ilişki bulunmamasıdır. Bir balığa bisiklet alabilirsiniz, belki onunla oynar belki de hareketleriyle bisikleti sevdiğini belli edebilir fakat bunların hiçbirini ihtiyacı olduğu için yapmaz.
Kadınlar ile erkeklerin arasındaki en büyük ortak nokta da Homo üst sınıfı, Sapiens alt türüne mensup olmalarıdır. Kısacası insan olmaları. İnsan türünün devamı için kadın ve erkeğe ihtiyaç duyulması kadının erkeğe ihtiyacı olduğu anlamına asla gelmez. Ne yazık ki toplumumuz ve hatta dünyamız erkek egemen bir sistem üzerine kurulu. Erkeklerin yüzyıllardır kadınlara dayattığı cinsiyet rolleri bunun oluşmasının en büyük nedeni. ” Kadın dediğin şöyle olur…” ile başlayan cümleler ile toplum, bilerek oluşturulmuş cinsiyet kalıpları ve profilleri altına girmeye zorlanmıştır. Narin kadın, ağlamayan erkek , erkeğe muhtaç kadın ve tüm yükü üstlenen erkek bu kalıplardan yalnızca birkaçı… Yıllar boyunca tek işi ev hanımlığı olarak görülen kadınlar okutulmamış, oy kullanma hakkına sahip olmamış , ”Kadının yeri evidir” denilerek iş hayatından uzak tutulmuştur. Günümüzde hala okula yollanmaya kız çocukları, evde kalmaya zorlanan kadınlar ve iş hayatında kadınlara eşitsizlik çok sık rastlanan bir sorundur. İmkan verilmeyen kadınların bir başka erkeğe muhtaç olarak yaşaması kadının suçu mudur? Kesinlikle değildir. Kendi ayakları üzerinde durmasına izin verilmeyen kadınlar başkalarına zorla muhtaç bırakılmıştır. Bu zorlama psikolojik veya fiziksel olabilir. Kadına fiziksel şiddetten hepimizin haberi var, peki ya psikolojik şiddet? Kadına görev ve sıfat atayan her türlü söylem psikolojik şiddettir. Bu sıfatlara aldırmayıp hedefinde ilerleyen kadınların çoğu da yine bir psikolojik şiddet olan mensplaininge yani bir erkek tarafından üstünlük taslanarak bir şeyler anlatılmasına maruz kalmaktadır.
Bunlara uğramayan ya da üstesinden gelen kadınların ise hayatın her alanında çok başarılı olduğu görülmektedir ve bu başarı bir erkeğin sağladığı değil kendi bağımsız başarılarıdır. Hiçbir cinsiyetin birbirine üstünlüğü olmadığını kabul eden ve bu eşitliği sağlayan topluluklar hep daha başarılı olmuştur. Basit bir örnek olarak, dünyada şu anda ülke yöneten 16 kadın bulunuyor ve bu ülkeler; Almanya, İzlanda, Norveç Yeni Zelanda gibi çok başarılı ülkeler. Daha farklı bir örneğe bakarsak Corona aşısının bulunmasında çok büyük paya sahip olan Dr. Özlem Türeci de başarısını kendisi elde etmiş bir kadın. Bu örneklerden anlaşıldığı üzere kadınların erkeklere ihtiyacı olmasa da dünyanın kadınlara ihtiyacı var. Türkiye’de kadının iş hayatına katılım oranı ne yazık ki yalnızca %34.5’dir. Bu oran artarsa çok daha başarılı olacağımıza inanıyorum ve bunun olması için cinsiyet tabularımızdan kurtulmamız gerektiğini düşünüyorum. Güçlü bir dünya için güçlü kadınlar!