Güçlükle açtığım gözlerim içi erzak dolu varillere bakıyordu. Bu rutubet ve deniz kokusu… Burası hiç hoşlanmadığım bir şekilde tanıdık geliyordu. İşte anlamıştım bir geminin karina kısmındaydım babam emekli kaptan olduğundan alışkındım böyle yerlere ama peki benim burada ne işim vardı.
Ben Londra’da yerel bir gazetede çalışan bir gazeteciydim işim dolayısıyla birçok ülke gezmiş ve değişik kültürler tanımıştım. Bu kadar zamandan sonra Costa Rica’da ormanların içinde kocaman bir kulübede yaşamaya karar vermiştim. İki haftada bir şehir merkezine iner ve ihtiyaçlarımı alırdım. Merkeze son inişimde hep bana “Senin gibi bilgili kadın gazetecileri çok seviyorum “ diyen bir yaşlı amca:
–“Birkaç gün önce babanın eski arkadaşları geldi ve seni sordu ama pek mutlu gözükmüyorlardı güzel kızım” dedi. Aslında bu biraz garibime gitmişti aylardır ne annemle ne de babamla tek bir kelime dahi konuşmamıştım ayrıca burada yaşadığımı da bilmiyorlardı. Tam bunları düşünürken aklıma babamın kaptanlık yaptığı zamanlar silah ve uyuşturucu taşımasını isteyen ve onu zorlayan bazı adamalar vardı. Tabii o zamanlar ben küçüktüm çok fazla hatırlamıyorum. Beni nereden bulmuş olabilirlerdi ? Hem de ben kimseye hiçbir şey söylememişken. Bu beni biraz tedirgin etmişti üzerinde düşünmeye başladığımda.
Ne kadar yaşadığım yeri çok sevsem ve huzurlu bulsam da artık burada durmamalıydım bütün işlerimi halledip yola koyulmak için kendime 1 hafta süre tanıdım. İşte o gün gelmişti eşyalarımı topladım ve patikadan aşağıya doğru yürümeye başladım. Sağdan ağaçların arasından sesler gelmeye başladığında adımlarımı hızlandırdım sanki arkamdan yürüyen başka bir kişi daha varmış ve benimle birlikte o da adımlarını hızlandırıyormuş gibiydi. Ansızın kafamda tarif edilemez bir acı hissettim anında da yere yığılıp kaldığımı hatırlıyorum. Gözlerimi açtığımda güçlükle açtığım gözlerim içi erzak dolu varillere bakıyordu. Bu rutubet ve deniz kokusu… Burası hiç hoşlanmadığım bir şekilde tanıdık geliyordu. İşte anlamıştım bir geminin karina kısmındaydım babam emekli kaptan olduğundan alışkındım böyle yerlere ama peki benim burada ne işim vardı? Neredeydim? Kafamdan cevapları konusunda emin olmadığım sorularım geçerken kapı sertçe açıldı. İçeriye giren bir miçoydu, yavaş ve kendinden emin adımlarla bana yaklaştı. Asla bilmediğim ve anlayamadığım bir dilde hızlı ve endişeli bir şekilde benimle konuşuyordu. Belinden çıkardığı bıçakla ellerimdeki ipleri çözdü, bunu neden yaptığını anlam verememiştim. Sonra koşarak odadan çıktı dışarıdaki sesler yükseliyordu. Hiç vakit kaybetmeden odadan çıktım gemiden inmek için bu belki de tek şansım olabilirdi. Bana yardım eden miço sadece kaçmama yardım etmemiş onların dikkatlerini de dağıtmıştı. Ama bekleme oturmaya vaktim yoktu gemiden iner inmez gördüğüm ilk sokaktan düz koşmaya karar verdim. Arkamdan babamın beni kovaladığını gördüm nasıl yani babam da mı bütün bu işin içindeydi?(Evet, bunu annem tarafından bana yazdığı bir mektupla 2 yıl sonra öğrenecektim.)
,Babam elimden tutup beni duvara yapıştırdı elindeki silahı bana çevirdiğinde sanki bütün çocukluğum büyük bir yalandan ibaretmiş gibi geldi ve bir sinirle silahı elinden çekmeye çalışırken silah ters tarafa ateşlendi. Ve kendi öz babamı vurmuş oldum tam kalbinden” Bunu yaptığıma inanamıyorum!” dedim içimden. Dakikalar içinde babam kollarımda can verdi. Ben ise hayatım boyunca bu suçluluk duygusuyla yaşamak zorunda kalmıştım. İşte bu bana babamın son hediyesiydi “onun yasını tutmak.”