O kış 1 senedir hissettiğim bütün yorgunluklardan bütün bıkmışlık hissinden biraz da olsa uzaklaşıp keyfime bakacaktım. Bunun için çok da uzağa gitmeme gerek yoktu. Memleketime gidecektim, yani İzmir’e. Otobüs biletimi alınca otobüsün gelmiş olduğunu fark ettim. Vakit kaybetmeden otobüse bindim ve yerimi aldım.
Arkamdaki 2 tane yaşlı teyze sanki birbirlerini çok uzun zamandır görmemiş de hasret gideriyor, olup biteni anlatıyormuş gibi o kadar çok konuştular ki bir ara ninni gibi gelmeye başladığından uyuyacaktım. Nihayet anlatmalarını daha fazla dinleyemedim çünkü orada uyuyup kalmıştım bile.
Ve 5 saatlik yolculuğun sonuna geldiğimizde ciğerlerime İzmir’in o güze eniz kokusunu çekmiştim ilk olarak. Bir insan memleketine kadar sevmese de ne kadar nefret etse de oradan kopamıyor. Tabii ben memleketime bayılan birisiyim. Bayılmamın sebeplerinden birisi de biricik annem ile babamın burada yaşamasıdır. Otobüsten inmeden birkaç dakika önce babamı aradım ki orada beklemek sorunda kalmayayım. Geldiğinde beni aradı ve arabanın önünde sarıldık. Çok özlemiştim onları. Eve geldiğimde anneme babama sarıldığımdan aha sıkı sarıldım. Ne de olsa annelerin yeri farklıdır.
Benim gelmeme kalmadan dışarıda birçok insan belirdi. Anneme bir şey olup olmadığını sordum. Sadece doğum günün kutlu olsun demekle yetindi ve bir kez daha sarıldı. Annem doğum günümü kutlamış ve kutlamadan önce de her şeyi düşünmüştü. En sevdiğim çocukluk arkadaşlarımdan kendi arkadaşlarına, en yakın iş arkadaşımdan ailemdeki yakınlarıma kadar herkesi çağırmıştı. Gözümden bir damla su yaş aktı. Uzun zamandır doğum günümü kutlamamıştım. Yaşlar büyüdükçe bu alışkanlık azalmıştı tabii. Pastalar kesildikten yemekler ve tatlılar yendikten ve sohbetler edildikten sonra herkes yola koyulmak için izin istemeye başlamıştı. Herkes uğurlayıp geldim.
Benim de gitme günüm gelmişti. Burada geçirdiğim her gün yalnızca birkaç saatmiş gibi geliyor, zaman burada iken daha bir hızlı geçiyordu. Babamla vedalaştıktan sonra otobüs biletimi almak için bir otobüs firmasının gişesine doğru yola koyuldum. Bana bilet kalmadıklarını söylediklerine başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Otobüs şoförünün yanına gidip beni bagaja alıp alamayacağını sordum ama mevsim kış olduğu için orada çok fazla üşüyebileceğimi söyledi. Yerde oturmayı teklif ettiğimde de bu sefer yolcuların rahatını bozacağımı dile getirip izin vermedi. Ve bu bugünkü son otobüstü. Müdürümü arayıp durumumu anlattım. Tatlı dille karşıladı beni.
Her akşam olduğu gibi yine haberleri izlerken Binmek için yalvardığım otobüsün kaza yaptığını ve çok az kişinin hayatta kaldığını gördüm. Ve o an hem ölenler için üzülüyordum hem de sürücünün beni içeri almamasına seviniyordum. Demek ki bir şedyen vazgeçmek her zaman kaybetmek anlamına gelmez.