Her şeyden önce şu sözü size aktarmak istiyorum Paul Rodriguez`e ait bu söz aynen şöyledir: “Avcılık bir spor değildir, sporda iki tarafta oyunda olduğunu bilmelidir”
Av spordur diyenlerin tutundukları bir dal daha var: “ Atalarımız da avlanıyorlardı”. Evet atalarımız da avlanıyordu ama spor için değil, hayatta kalmak için. Tek amaçları sadece karınlarını doyurmak, soylarını devam ettirmekti. Ellerindeki ağaç sopalarla avlanırken başka bir canlının avı da oluyorlardı çoğu kez. Avcıların bunu anlaması için biraz geriye giderek atalarımızı tanımamızda fayda var diye düşünüyorum. Bir antropolog olmadığım için belki kronolojik küçük hatalar yapmış olabilirim. Amacım da insanın kronolojik gelişimini anlatmak değil, avın insan yaşamına neden girdiğini anlatmak.
Bize benzeyen ilk insansı Australopitechus’tur. Afrikanın güneyinde tam 2.5 milyon yıl yaşamış olan bu insansı 1-1.5 metre arasında boya sahipti. İlk ayağa kalkan insansı, bu türdür. Ayağa kalktığı için garipsenip hemcinsleri tarafından öldürüldüğü sanılan ve fosili Etiyopya’da bulunan Lucy, bu türün en meşhuru. Atalarımız içinde en korunmasız olan tür de bu türdü. Avcı olmaktan çok av konumundaydılar. Ağaçlarda yaşayarak av olmaktan kurtulmaya çalışıyorlardı. Az da olsa avlanabiliyorlardı.
Bize en çok benzeyen insansı ise Homo Habilis’tir. Günümüz türünün ilk atasıdır. Afrika’nın doğusunda yaşamıştır. Günümüzden 2.5 milyon yıl önce ortaya çıkmış, Australopitechus ile uzun süre birlikte yaşamıştır. Ancak ilk tür yok olurken, Homo Habilis beyninin büyüklüğü sayesinde koşullara ayak uydurmayı başarmıştır. Ellerini iyi kullanabiliyor ve taştan aletler üretebiliyorlardı. Avcı olmaktan çok toplayıcı bir tür olmasına rağmen yer yer avlanmayı da beceriyorlardı. Bu beceriyi biraz da ürettikleri taştan aletler sayesinde kazanmışlardı. Yani Homo Habilis’ler, avlarına taştan yaptıkları ilkel aletlerle saldırıyordu. Bunu hiç de spor olarak yapmıyorlardı. Tek amaçları hayatta kalmaktı.
Homo Erectus 1.5 milyon yıl önce yine Afrika’da ortaya çıktı. Bu türün fosillerinin Asya ve Uzak Doğu’da da bulunması, bu türün ilk keşif kollarının Afrika’yı terk ettiğinin de göstergesi. Bu türün daha güçlü olarak diğer bölgelere de göç etmesinin temelinde taştan silahlar yapmaları ve ateş yakmayı öğrenmeleri geliyordu. Homo Erectus’lar bir tür doğal cam olan Obsidiyiyen’den (volkan camı) ve çakmak taşından basit de olsa balta gibi savunma aletleri yaptıkları gibi, ateş yakmayı da becermişlerdi. Yani ateşe hükmediyorlardı. Ateş ve taştan silahlar, bu dönemin nanoteknolojik ürünleriydi. Özellikle ateş sayesinde, yaşadıkları mağaralarda oldukça güvenli olarak barınmaya başlamışlardır. Bu iki önemli silahı sayesinde artık av olmaktan çok avcı konumundaydılar ama rakiplerinin de onlar kadar şansı vardı.
Son olarak şu soruyu size yönlendirerek bitirmek istiyorum.
Eğer sporun amacı, fiziksel bir aktivite ile ilgilenerek bedeni çalıştırmak ve sağlığa katkıda bulunmak ise bir hayvanı öldürmenin sizin sağlığınıza nasıl bir katkısı olabilir?