Ateş ve Gökyüzü Lanetleri

Siyah saçımı yukarıdan topladım, daha düzenli bir şey yapmam gerekiyor olabilirdi ama umurumda değildi. Elimde tuttuğum taca baktım. Saçıma tutturduğumda fısıltılar tekrar başladı: “Hayal kırıklığı”, “Hiçlik” Kraliyet ailesinin bilinmeyen lanetlerinden biri… Ancak artık ne korkutuyordu ne de acıtıyordu. Fısıltılar bilinmeyen bir lanetti bense kralın hatası olarak kraliyet ailesinin lanetiydim. Annem hamile olduğunu öğrenince bunu kralımıza ,babama, söylemişti. Yasalara göre kralın beni yanına alması gerekiyordu. Tabii, kraliçe bu durumun karşısında mutlu değildi ve annemin öldürülmesine karar verdi. Hangi suçla mı? Güçsüzlerin dünyasından eşya getirip bizim dünyamıza ihanet etmekten. Gerçi kraliyet ailesinin birini öldürmek için bir nedene ihtiyacı yoktu. Son kez aynadaki yansımama baktım. Özellikle boğazlı bir elbise seçmiştim ki önceki günden kalan  izler gözükmesin. Babam kral olabilirdi ama ben annemin kızıydım. Hiç tereddüt duymadan öldürdükleri insanın kızı, bir hain.

Odamdan çıkıp yemek odasına doğru ilerlerken üzerimdeki bütün gözleri görmezden geldim. Kulaklarım sivri olmayabilirdi, uçamıyor olabilirdim, sözlerimle eşyaları oynatamıyor olabilirdim ama prensestim ve bu onların hepsinden daha yüksek konumda olduğumu gösterirdi. Yemek odasına girdiğimde herkes oradaydı. Kraliçe Quin, kral Robert ve veliaht Prens Tarquin.

“Yine geç kaldın Ignıs” dedi Quin. Ignıs ateşli ruhum hariç annemden bana kalan tek şey, ismim.

“Üzgünüm kraliçem” dedim başımı öne eğerek. Bana ayrılmış sandalyeye oturup önümdeki ziyafete baktım. Güçsüzlerin dünyasını ne kadar da aşağılıyorduk. Oysa pek bir farkımız yoktu: Üsttekiler yapabildikleri için yiyemeyeceği kadar yemek yaparlardı, ortadakiler yaşarlardı ve aşağıdakiler, onlar sadece sürünürlerdi. İki dünyada da aynıydı sadece aşağıdakiler birbirlerini görürdü gerisi sadece kendinden üstünü.

“Derslerinden sonra doğrudan terziye git, ölçülerin alınacak.” dedi kraliçe bana.

” Ölçülerin en son balo için aldıklarıyla aynı.” dedim tostumdan bir ısırık alarak.

” Farkında olmadığını biliyorum ancak bir prensessin. Kraliçe olmayacak olabilirsin ama başının üzerindeki o tacın ağırlığını hissetmen gerekiyor.”

” Kafamdaki tacın ağırlığı mı yoksa lanetlerinin gücü mü, kraliçem? Sizin parmağınızda taşıdığınız yüzüğün nasıl büyüleri, pardon, ağırlıkları var ya da sizin tahtınızın nasıl ağırlıkları var efendim?” dedim krala dönerek. Sinirlendiğini görebiliyordum. Kimsenin bırakın kralla bu şekilde konuşmayı krala böyle bir soru sorup normal bir şekilde portakal suyu içtiği görülmemişti. Açık tenli yüzüne tehlikeli bir gülümseme yerleşti.

” Bugün programımda çok bir şey yok. Sana eşlik edebilirim. Sıkılmayacağınıza söz veririm prenses.” dedi Tarquin araya girerek. Onu seviyordum. İşte tam olarak bu yüzden ona acıyordum. Kardeşler arasında kral ya da kraliçe savaş ya da yaşla belirlenmiyordu. Tahttı kaldırabilirsen o zaman tahtta geçerdin. Tabi, ben yarı insandım bu yüzden tek seçenek olarak Tarquın kalıyordu.

” Teşekkür ederim prensim.” dedim. Kralın yüzündeki tehlikeli gülümseme silinmemişti.

“Sizin programınız nasıl kralım?” diye sordu kraliçe. Hayran olduğum özelliklerinden biri de buydu çok gergin ortamları anında normalleştirebiliyordu.

“Gizli bilgilerimiz yine isyankarlara sızmış. Aramızdaki köstebeği bulmaya çalışacağız.” dedi kral. Hayran olduğum özelliklerinden biri her sakin ortamı anında gerebilmeseydi. İçimde minik bir gurur parçası harekete geçti ama yerini aniden korku ve telaşa bıraktı. O bilgileri çalan kişi bendim, hep ben olmuştum.

Stratejik bir hamle olarak dünyaya gelmiştim. Annem söz konusu isyankar grubun bir parçasıydı. Amaçları kralın ailesine ve kadınlara karşı davranışını gösterip otoritesini sarsmaktı. Anladığım kadarıyla işe de yaramıştı kral o olayların içinden çıkmak için senelerce uğraşmıştı. İsyankarlar benim ailemdi. Küçükken kralın zalimliğinden kaçmama yardım edenler onlardı. Başta yapma sebepleri annemdi. Artık bir parçalarıydım ve pek bir farkım yoktu. Prenses olduğumu aralarından sadece liderler biliyordu ve öyle kalması için tembihlenmiştim.

“Bu çok kötü!” dedi kraliçe. Yemeği geri kalanında önemli bir olay olmadı.

Derslerin verildiği binaya doğru yürümeye koyuldum. Güçsüzlerin derslerinden farklı olarak bize hayatta kalmayı öğreten derslerimiz vardı. Güçlülerin dünyasında matematik, fen dersleri kolaydı. Bu dersleri almayı 3. sınıfta bırakırdınız. Müfredatta coğrafya, ekonomi , kılıç ve yönetim gibi dersler vardı. Şanslıydım çünkü bugün en güzel ders vardı: Savaş

 

 

 

(Visited 20 times, 1 visits today)