Yarın Atatürk’ün Ankara’ya geleceğini duymuştum. Bu haber beni öyle heyecanlandırmıştı ki sanki zaman hiç geçmiyordu. Beklemek o kadar zor geliyordu ki vaktimi doldurmak için dışarı çıktım, yürüyüş yaptım, aklıma gelen her şeyi denedim. Ama bir türlü kendimi oyalayamadım ve sonunda sıkıntıyla saate baktım. Saat sekizi gösteriyordu. “En iyisi erkenden yatmak.” diye düşündüm ve hemen yatağa gidip uyudum.
Sabah uyandığımda saat on olmuştu! Hemen hazırlandım ve herkesin toplandığı meydana doğru koştum. Atatürk’ü bekleyen kalabalığın heyecanı beni de sardı. Çok geçmeden Atatürk’ün geleceği haber verildi. Herkesin arasında yol bularak ön tarafa geçtim. Atatürk tam arabasından inmek üzereyken beni fark etti.
“Hayırlı evlat, ne bu halin? Ne oldu sana?” diye sordu.
“Sizi görmek, sesinizi duymak için buradayım Atatürk’üm!” dedim heyecanla. O da gülümseyerek, “Peki, iyi misin?” diye sordu.
“Sizi gördüğüm için çok iyiyim. Hayatımda hiç bu kadar iyi olmamıştım.” diye cevap verdim. Atatürk hafifçe gülümsedi ve bana sarıldı. İşte o an, mutluluğun, heyecanın ve gururun en doruk noktasını yaşadım.
Kalabalığın arasından kimi “Keşke ben de onun yerinde olsaydım.” diye imrenirken kimileri de ne kadar şanslı olduğumu söylüyordu. Ama bunların hiçbiri önemli değildi. Aklımda sadece Atatürk’le aramızda geçen konuşma vardı. Keşke onunla daha fazla vakit geçirebilseydim diye düşündüm.
Eve döndüğümde annem ve babam endişeyle beni bekliyordu. Şaşkın halimi görünce iyi olup olmadığımı sordular. Olan biteni anlattığımda onların da yüzünde kocaman bir mutluluk belirdi. O gece, hayatımın en unutulmaz gününü düşünerek huzurla uyudum.