‘Barış, her şeyi hazmeden mutluluktur’ demiş Victor Hugo. Barış içinde yaşayabilmek için mutlu toplumlar yetiştireceğim en başında. Bu mutlu toplum içinde dünyayı daha farklı yöneteceğim.
Ben daha iyi bir dünya için altınlarıma, petrollerime, madenlerime değil çocuklarıma önem vereceğim. Onlar… Bizim dünyamızı daha renkli hale getiren, yaptıklarıyla ileride rahat bir vicdanla uyumamızı sağlayacak olanlar… Bu nedenle bu minik bedenlerin bir damla gözyaşına bile izin vermeyeceğim. Atatürk gibi.
Bununla bitti diyemem, içinde bulunduğumuz dünyanın sorun kaynağı biraz da sığ insanların mermisi olan parada aslında. Zenginin yoksulluğunu görmemiz için paradan yapılan duvarı kaldıracağım önce çünkü asıl yoksulluğun, yoksunluğun cehalet olduğunu biliyorum ben.
Diğer bir yandan insanlığın eline özgürlüğü vereceğim. Atatürk’ün yaptığı gibi. Ne İran’a benzeyecek giyim kuşam ne de Endonezya’ya. Özgürlük deyince sadece giyim kuşam anlaşılmasın lütfen. Düşüncelerimizi de özgürce ifade edebildiğimiz platformlar lazım bize. Bu düşünceleri sadece erkek değil sadece kadın da değil hep birlikte ifade edeceğiz. Yalnızca erkekleri işe gönderip beklemeyecek kadınlar, dünyada bir gün de olsa kadınları işe gönderip bekleyecek erkekler.
İnsanlar bencilliklerini bir kenara bırakıp kendisi için değil, birbirinin geleceği için çalışacak önce. Bireyler negatif düşüncelerle yüklemeyecek birbirlerini çünkü ‘Küçük Prens’in de dediği gibi ‘Kendi kendini yargılamak başkasını yargılamaktan daha güçtür. Kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bir bilgesin demektir.’
Yargılamak demişken… Adaleti baştan inşa edeceğim. Haklıların yüzü gülecek bu sefer, haksızlar adalet için başka yollara başvurduğunda geri çevireceğim onları çünkü ne demiş Montaigne ”Adaletin olmadığı yerde ahlaktan bahsedilmez.” Yeni dünya düzeninin tohumlarını adalet üzerine ekeceğim. Atatürk gibi.
Nefesimi kesen gökdelenleri değil de bize nefes veren ağaçları ekeceğim toprağa. Bu dünyanın sonunu getirmemek için bilinçlendireceğim insanları teker teker. Ne de olsa tabiat bizden önce de vardı, bizden sonra da var olacak. Biz onun misafiriyiz.
İnsanlara saygı kavramını öğreteceğim sonra, saygıdan gelen sevgiyi de… ”Bunu nasıl yapacaksın?” diye sorarsanız; kin, hırs, yalan denen kavramları kaldıracağım lügattan, tabii kalplerimizden de. İşte o zaman insanlar sevecekler birbirini yeniden, tıpkı annenin çocuğuna olan sevgisi gibi. Atatürk gibi.
Eğer ben dünyayı yöneten kişi olsaydım çocuklar çocuk gibi yaşarlardı, insanlar birbirinin ayağını kaydırmaya çalışmaz, parayla her istediğimiz olmazdı. Adalet gerçek anlamıyla mülkün temeli olurdu; huzur için, barış için, gözyaşlarını durdurmak için… Eğer ben gerçek bir lider olsaydım Atatürk’ün 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğu gibi devrimlerle, insanları bilinçlendirmek için başlattığı eğitim seferberlikleriyle başlardım işe. Dünya liderinin izinde…