Benim adım Nilüfer. Ben küçükken babamla beraber bir köyde yaşıyorduk. Maalesef sadece babam ve ben vardık ailemizde. Annemi ben çok küçükken kaybetmişiz. Babam hep tarlada çalışırdı. Biz ise arkadaşlarım Ayşe ve Ali ile birlikte kendi kendimize okuma ve yazma öğrenmeye çalışıyorduk. Çünkü ailelerimiz okuma- yazma bilmiyordu ve yaşadığımız köyde okul yoktu.
Köydeki bütün çocuklar aileleriyle tarlaya gider, boş zamanlarında da sokakta oyun oynarlardı. Ben, arkadaşlarım Ayşe ve Ali’nin okuma merakımız muhtar Mustafa Amca’nın bize resimli bir kitap vermesiyle başladı. Kitapta resimler ve altlarında anlayamadığımız şekiller bulunuyordu. Bunları çok merak ediyorduk. Kitap ne anlatıyordu acaba? Kitabın her sayfasını Mustafa Amca’ya soruyorduk. Mustafa Amca okuma -yazma biliyordu. Köyün tek okuma-yazma bileniydi. Bizim sorularımızdan bıkan Mustafa Amca bize: “Kitabı çok merak ediyorsanız size okumayı öğreteyim mi?” diye sordu. Büyük bir heyecanla bağırdık: “Eveeet!” Böylece okumayı öğrenme maceramız Mustafa Amca ile böylece başlamış oldu.
Mustafa Amca’nın okuma-yazma bilmesinden başka bir özelliği daha vardı. Konuşmasına hep özlü sözlerle başlardı. Okuma-yazma bildiği için ve her şeye bir atasözü ile cevap verdiği için köydeki herkes bütün sıkıntılarını, sorunlarını çözmek için Mustafa Amca’ya danışırdı. Çünkü Mustafa Amca’nın her durum için söylediği bir özlü sözü oluyordu. “Atalarımız ne demiş…” diye başlardı hep konuşmasına. “Sakla samanı gelir zamanı.”, “El elden üstündür.”, “Ne ekersen onu biçersin.” Mustafa Amca’nın sık sık kullandığı atasözleriydi.
Bize okuma-yazma öğreten, her konuşmasına atasözleriyle başlayan Mustafa Amca; hayatım boyunca örnek aldığım, saygı duyduğum biri oldu. Kitap yazmaya karar verdiğimde ilk Mustafa Amca’ya söylemiştim, çok sevinmişti. Benimle gurur duyduğunu hissedebiliyordum.
Yazdığım bütün hikayelerde hep bir Mustafa Amca vardır. Atasözleri ile konuşmaya başlayan, çevresine yardımcı olan bir Mustafa Amca.