Neden Amerikan futbolu on bir, Kanada futbolu on iki oyuncu kullanıyor? Neden beyzbol dokuz oyuncu, basketbol beş, voleybol altı, su topu yedi ve kriket on bir oyuncu ile oynanıyor? Bu sorular ne kadar basit görünseler de aldatıcı bir şekilde cevaplanmaları bir miktar zordur. Ancak tarihsel nedenler ne olursa olsun, bir takımdaki kişi sayısının ortaya konulan performans üzerinde önemli bir etkisi olduğuna dair pek çok araştırma yapıldığı da bir gerçektir.
Bir grubun büyüklüğü ile üretkenliği arasındaki ilişkiyi araştırmaya yönelik yapılan en eski çalışma, yaklaşık yüz yıl öncesine, Fransız mühendis Maximilien Ringelmann’ın ünlü deneylerine kadar uzanıyor. Karşılıklı gruplar arasında, bir dizi basit halat çekme deneyinde Ringelmann, bir ekipteki kişi sayısı arttıkça insanların gösterdiği çabanın büyük bir oranda azaldığını keşfetmiş. Grup, ekip üyelerinin her birinin üstüne düşen çabayı gösterdiğine inandırıldığında, grubun fertlerinin tek başlarına halat çekerken kullandıkları güç ile kıyasla daha az çaba sarf ettikleri görülmüş. Ringelmann, ekip üyelerinin performansındaki düşüşün, ekip içi koordinasyon eksikliğinden kaynaklandığını ileri sürmüş ve bu aşamada deneyi sonlandırmış. Ancak sonrasında yapılan araştırma ve deneylere göre Ringelmann’ın bu etkiyi eksik değerlendirdiği ortaya atılmıştır.
Daha sonra yapılan benzer deneylerin amacı aynı Ringelmann’ki gibi grup veya bireylerin “genel performans” üzerindeki etkisini ölçmekti. Bu kapsamda yapılan deneylerden biri de şöyledir: Katılımcılardan, beş dakikalık süre içinde karışık halde bulunan harflerden anlamlı bir kelime oluşturmaları istendi. Denek grubu, on erkek ve dokuz kadın olmak üzere on dokuz katılımcıdan oluşuyordu. Rastgele seçilen dokuz katılımcı üçlü gruplara ayrılırken diğer on katılımcı bireysel olarak çalıştı. Ekip başına, aynı karışık harf gruplarından oluşan 26 kelimelik birer liste verildi. Beş dakikada kurabildikleri anlamlı kelime sayısı bireysel ve gruplar halinde çalışanların performansını karşılaştırmak için sayıldı. Sonuçlar, bireysel çalışanlar için bulunan ortalama kelime sayısının 12.4 kelime olduğunu, grup halinde çalışan kişi başına düşen ortalama kelime sayısının ise 5.22 kelime olduğunu gösterdi.
Görüldüğü üzere araştırmalar, grup ne kadar büyükse her bireyin sarf ettiği çabanın o kadar azaldığını gösteriyor. Ancak bunun nedeni Ringelmann’ın çıkarımı kadar basit değil. Bunun asıl nedeni, bir faaliyete ne kadar fazla kişi atandığında, üretilmesi gereken iş miktarının da o kadar çok kişi arasında eşit olarak bölünmesi ve bunun sonucunda bireylerin çabalarının önemli olmadığını ve katkılarının uygun şekilde değerlendirilmediğini düşünmeleridir. Yani bir grup üyesi, çabasının genel grup bağlamında değerli olmadığını düşündüğünde, çaba harcamaya daha az istekli olacaktır. Aynı zamanda tüm işi kendisi yaptığı halde takdir edilmeyi ve övgüyü kendisi dışındakilerle paylaşmak istemeyecektir. Kısacası grubun “enayi”si gibi hissetmek istemeyecektir. Bundan dolayı çaba sarf etmeye başlamadan önce diğerlerinin ne kadar katkıda bulunduğunu gözlemleyecektir. Bu da şu sonucu doğuracaktır ki, tüm üyeler ‘’enayi’’ olmaktan kaçınmaya çalışırsa, herkesin çabası önemli ölçüde azalacaktır.
Asıl soru şu: “Ringelmann etkisi”ni, ekipteki insan sayısını düşürmeden nasıl azaltabiliriz? İlk seçenek, karmaşık bir görevi, ekibin her üyesinin bir parçasından sorumlu olduğu, yönetilebilir parçalara bölüp bunları ekip üyelerine adaletli bir şekilde paylaştırmaktır. İkinci seçenek ise, insanların kendi başarılarındansa grup başarısını daha üstün tutmalarını güdüleyecek bir şey sağlamaktır. Üçüncü bir seçenek de daha zayıf takım üyelerinin, takımın başarısızlığından sorumlu hissettirmektir. Bu şekilde takım üyeleri daha sonraki projelerde daha çok emek verecekler ve Ringelmann etkisi de böylece azaltılmış olacaktır.
Yapılan bu çalışmalarla “Çok insan çok iş doğurur.” mantığının pek de işlemediği, atalarımızın “Bir elin nesi var, iki elin sesi var. ” şeklinde ifade ettiği grupla iş yapmanın, öngörülmesi zor bazı grup davranışları yüzünden beklenilen sonucu doğurmadığı aşikardır. Sonuç olarak tüm araştırma ve deneyler göz önünde bulundurulduğunda üzülerek söyleyebiliriz ki “Bir elin nesi var, iki elin sesi var. ” diyen biricik atalarımız YANILMIŞ!.. Ne yazık ki “BİR ELİN NESİ, İKİ ELİN DE SESİ” yokmuş…